Dr.İsmet Turanlı
Akil adamlar komisyonu üyeleri ile buluşanlar Erdoğanın TEDİRGİN
olduğunu söylediler. Herhangi bir insanın evine ve çalışma ofisine Molotof
kokteyli, roket atıldığında tedirgin olmaması mümkün .olurmu? Hele o şahıs
şimdiye kadar özgüvenli bir Başbakan olursa, son günlerde ortadoğuda ve Türkiye
de oluşan krizlerden daha da etkilenmiş olması normal sayılmalıdır. Urla da
yaptığı tatili keserek makamına dönmesi ve en yakın danışmalarını toplayarak
müşavere etmesi tedirginliğinin göstergesidir. Gezi krizi, çözüm sürecinde ki
gecikmeler, nihayet Mısır da olup bitenlerin Başbakanı kaygılandırması bana
1958 de Irak’ta ki darbede kral Faysalın, naibinin ve başbakanı Nuri Sait’in
katledilmesinin ertesi günü Demokrat Parti önde gelenlerini, bilhassa Adnan
Menderes’i tedirgin etmek bir yana adeta korkutmuş olduğunu hatırlattı.
Birinci dünya savaşından sonra orta doğu
İngiliz ve Fransızların kontrolünde idi. İlk defa Suriye de 1946 da Albay Edip
Çiçekli darbe yapmıştı. O zamanlar yeni yayına başlamış olan Hürriyet gazetesinde
ironik bir manşetle duyurulmuştu bu hadise. Osmanlı devrinde iki
vilayetimizden Halep ve
Şamdan ibaret olan Suriye devletinde Albay rütbesinde bir asker tarafından
yönetime el koyulmasını Türkiyedeki siyasiler ve basın pek önemsememişti. Fakat
Irak’ta ki darbe korku ve infiale sebep olmuştu.
Abdullah Ööalan’ın inisiyatifi ile PKK’nın
çözüm sürecinin başlamasına Erdoğan’ın uyum sağlamasının sebebi komşu ülkelerle
olan münasebetlerimizin bozulmuş olmasıdır. Son günlerde istihbarat
birimlerinin raporları sürecin arzulandığı tarzda gelişmediğidir.
Siyasilerimizin kibirli beyanatlarına bakılırsa PKK havlu atmış, teslim olmuş
propagandası BDP’yi ve Kürtleri provoke etmiş ve Hükumetin beklenen demokratik
yasaları çıkarmakta gönülsüz olduğu intıbaı BDP lilerin ikinci devreye
geçilmesi nin PKK’nın çekilmesinin beklenmesine lüzum olmadığını, hatta
aşırı isteklerde
bulunmalarını körüklemiştir. Hiç bir siyasi kuvvetin şu anda Öçalanın serbest
bırakılmasını sağlayamayacağını bilmek keramet sayılmaz. Onun ancak Kürdistan
kurulduktan sonra seçimle alınacak bir kararla mümkün olacağını düşünmek en
sağlıklısıdır. Tıpkı Mandela gibi. Sürecin VİN VİN pazarlığına dönüşmesi
Erdoğan’ın tedirginleşmesi sebeplerinden biridir.
İkinci sebep Gezi krizidir. Tarafların
hatalı davranışları krizin kronikleşmesine sebep olabilir.
Çevrecilerin naif ve masum davranışlarına
emniyet birimlerinin aşırı kuvvet kuvvetlerle karşı koymaları prvokatörleri
harekete geçirmiş, vandalismus başgöstermiştir. 1000 milyona mal olan tahripler
demokratik eylem sayılamaz. Hele hele dahada ileri giderek başbakanın evine ve
çalışma ofisine Molotof kokteylleri ile saldırmaları başbakanı tedirgin etmeğe
ve dahada şiddet tedbirlerine baş vurmasını sağlamış ve kör döğüşü
müzminleşmiştir.
Erdoğan’ın kibirli, ‘’ Ben % 50 oyla başa
gelmiş bir başbakanıyım, istediğimi kimseyle uzlaşmadan, sormadan yaparım ‘’
demesi gençleri n haysiyetine dokunmuştur. Gezide oturum yapan, ilk okul
çocukları gibi çadırlar kurmuş, bu durumu fırsat bilenler Gezi’yi adeta işgal
altına almışlardı. Şayet bu fırsatçılar siyasi bir önem bahşediyorlarsa
Vandalismusa müracaat etmeden Paneller, Seminarlar, şiddete başvurmayan
mitingler yaparlar batıda yapıldığı gibi. Yüzden fazla yazar ve san’atkar bir
eleştiri beyannemesi yayınladılar. Fakat orada maalesef taraf tuttular ve
sadece Başbakanı elelştirmiş oldular. Böylece o beyanname değerini
yitirdi.
Erdoğan Mukni olamıyor.
Meydanlarda milyonlara seslenirken kuvvetli
retoriği ile MONOLOG sergiliyor. Muhalefetin ve muhalif köşe yazarlarının
ciddiye alınmayacak, nefsi müdafaa tarzında, üstelik hakaret içeren cevapları
Erdoğanı celallendiriyor. Ona sual soracak, akıllı tavsiyelerde bulunacak
etrafı yok. Sakin kafa ile düşünülecek olunursa Erdoğanı vicdanen tedirgin eden
dış politikada MUKNİ olamayaşıdır. Dahili politika dada kontrolu kaybetmiş
olmasıdır. Lüzumsuz yere Gezi parkı krizi kontrolden çıkmış ve kaosu önlemek
için emniyet kuvvetlerinin şiddete müracaatı sayesinde bir çok gencin ölümüne
sebep olmuştur ki bu çok feci bir aşamadır. Çözüm sürecinde beklediği PKKnın
yurtdışına çıkıp silahları bırakması, akan kanın durması, anaların göz
yaşlarının akmamasıdır. Halbuki Kürt sorunun çözümünde gereken düzenlemelerde
ilerleme kaydetmeyi aklından dahi geçirmemekte, sürecin tökezlemesine meydan
vermektedir. On senedenberi Kürtler hakkında müstakbel görüşüm o ki halen dörde
bölük yaşayan Kürtler konjonktür el verirse İngilizlerin Lozanda yarattıkları
sanal coğrafya değşecek, dört bölgede özerklikler gerçekleşecek ve Kürdistan
kurulacaktır. Buna ne Esad, ne Malik, nede Erdoğan mani olabilecektir. Çünkü
bugünkü durum sanal bır durumdur. Kürtlere haksızlık yapılmaktadır. Kürtlere
karşı günah işlenmektedir.
Dış ticarette ki artışlardan hasederken,
cari açığın ekonomimizde yarattığı endişeleri dile getirmekten imtina ediyor.
IMFe borcumuz kalmadı diye övünürken özel dış borcun 1 triliyonu aştığını hiç
dile getirmiyor. Muhalif fikirdeki gazetecilerin hapse konulmasına ses
çıkarmadığı gibi, başlangıçta AK partisini destekleyen liberal, sözü dinlenen
gazeteciler gazetelerinden kovulmuş, yahut otosansürle köşelerini muhafaza
etmektedirler.
Kıbrıs sorununda 10 senedenberi hiç mesafe
kaydedemesinin sebebi MONŞERleri dinlemeden kendi fikirlerine inanır olmasıdır.
Menderes’in ve Zorlu’nun yaptığı Zürih anlaşması zevahiri kurtarmaktadır.
İsraille mevcut askeri antlaşmalara, hatta
Suriye ile aracılık yapmağa varıncaya kadar iyi ilişkiler mevcut iken, bugün
düşman pozisyonuna girdik. Doğru zannettiği düşüncelerine İsraili MUKNİ
kılamadı.
Suriye ile yağlı, ballı iken sonra Esad’a
en ağır hakaretleri yapmaktan imtina etmedi. O zamanlar Esad’ın diktatör
olduğunu, Kürtlere kimlik dahi vermediğini, demokratik yönden hiç bir adım
atmadığını görmedi mi?.Esad’a MUKNİ olamadı.
Irak’ta Barzani’ye hoş görülü davranmağa
mecbur olmasına rağmen Kürdistan kelimesini ağzına alması kibirine dokunuyor,
yahutta milliyetçi oylardan çekiniyor. Malikiyide hiç ikna edemedi.
Ahmedinecatı Suriye konusunda ikna edemedi.
Ermenistanla kapıları açmağa kalkarken
Azerbaycanın dayatması ile kapıları dahada sıkı bir şekilde kapattı.
Putin’i Suriye mevzuunda ikna edemedi.
Rusya, İran ve Azerbeycandan temin edilen enerji alışverişinde en pahalı
faturayı ödemek zorunda olduğumuzdan Erdoğan bihaber mi?
Şimdi bir de Mısır yüzünden Obama ile, AB
ile, Suudilerle ters düşmeğe başladık.
Bütün bu başarısızlıklara Erdoğan da Özal
da, Menderes de gördüğümüz bazı özelliklerin mevcut olmaması onu zora
sokmaktadır. Menderes kibar, kimseyi kırmak istemeyen bir zerafete sahipti.
Özal ise bilgili, zeki ve hoşgörülü idi. Erdoğan öfkeli tavırları ile
karşıtlarını çabuk kırıp dökmekten çekinmemektedir. Uslubundaki kibir ve
kabalık karşıtlarınıda ayni minvalde provoke etmektedir.
Kıbrıs Türk devletini (KKTC)yi, ne bir
Türki devlet, nede Müslüman devlet tanıdı. Minnacık Rum devleti ise bizi AB
nezdinde adeta tehdit eder durumda.
Erdoğan medalyonun tek yönü ile övünmeğe
devam ederken , medalyonun öteki yüzündeki başarısızlıkların tedirginliğini
yaşıyor. Problem çözmede kendisini şartlandıran inatcılığında israr ediyor,
sonunda ters istikamette adım atmağa mecbur kalınca TİMEİNGte fırsatı kaçırmış
oluyor.
ÖFKE kötü bir kılavuzdur der Almanlar.
Şayet Gezi krizinde yaşamını yitiren gençlerden biri kendi oğlu olsaydı
Erdoğanın beyin kanaması geçirmesi muhtemel di.
İngiliz Filozof FRANCİS BACON bin sene önce
Krala danışmanken ‘’ Tecrübeliler bakanlığı’’ kurdurmuş. Yani bizdeki AKİL
ADAMLAR gibi bir şey.
Filozof HOBES ise iktidarların istikrar
sağlama zorunluğu olduğu için asileri silahla terbiye etmeğe başvururlar. Çünkü
millet Kaos ortamından korkar ve yöneticinin sırasında diktatörlüğüne de razı
olurlar. Bu sebeple İngilterede 500 sene evvel asker CROMMWEL yönetime el
koymuştu.
Erdoğan değişir mi? Zannetmiyorum. EFES li
HERAKLİT diyor ki herşey değişir. İklimler, yönetimler hatta dinler değişir.
Dünya ve yaşam devamlı değişim içindedir.
Ben otuz sene önce Erdoğanın yaşında iken
yaptıklarımı, nelere cesaret ettiğimi düşündükçe tüylerim diken diken oluyor.
Onunda algılarını zamanla suhulet içinde değerlendireceğine inanıyorum.
Köln. 12.07.13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder