Fikret Başkaya
“ Karşı
devrim devrimin kamçısıdır”
Karl
Marx
Birinci Tahrir
devriminden yaklaşık iki yıl sonra ve Müslüman Kardeşler iktidarının birinci yıl
dönümünde, işçi, emekçi, kadın, genç, çocuk, her yaştan 16-17 milyon insan, Mısır’ın
tüm kentlerinde tekrar sokaklara döküldü. İki yıl önce Mubarek’i iktidardan
kovduğu gibi, bu sefer de Amerikancı Müslüman Kardeşler iktidarına son verdi.
Zira Mursi iktidarı Mubarek’in yolundan gidiyordu. Mısır halkı böylece özgürlük,
sosyal eşitlik ve demokrasi mücadelesinde kararlı olduğunu bir kere daha
dosta-düşmana gösterdi. Müslüman Kardeşler 1928 yılında kurulduğundan beri,
ilerleminin, özgürlüklerin, seküler değerlerin ve demokratikleşmenin karşısına
dikildi. Başlarda İngiliz istihbaratı, 1950 sonrasında da Amerikalılar tarafından
desteklendi, araçlaştırıldı ve kullanıldı. Hiç bir alternatif toplum projesine
sahip değildir. Söyledikleri tek şey: Çözüm Islamdadır”... Bu kafayla insanların yüz yüze geldiği
sorunlar çözülebilir mi? İlk kurulduğu yıllarda Mısırda seküler, ilerici, ulusçu,
demokrat, sosyalist, komünist ve anti-kolonyalist hareketlere karşı kullanıldı.
İkinci emperyalist savaş sonrasında da ABD tarafından araçlaştırıldı. Dine gönderme
yapsa da dinle ilgisi retorikten ibarettir. Neoliberal teokrasinin timsali olan
bir siyasi hareketin Mısır halkına teklif edeceği bir şey olabilir miydi?
ABD Birinci Tahrir
devriminde Orduyla anlaştırarak, Müslüman Kardeşleri iktidara taşıdı. Amaç devrimci kalkışmayı etkisizleştirmek,
yolundan saptırmak, yerli mülk sahibi sınıfların ve emperyalist kampın, tabii
Siyonist İsrail’in çıkarlarını güvence altına almaktı. Lâkin hesap tutmadı. Mısır
halkı yoluna devam etmekte kararlı olduğunu bir kere daha gösterdi ve Mubarek
gibi Mursi’yi de iktidardan uzaklaştırarak, taleplerinin arkasında olduğunu gösterdi.
Her ne kadar ordu son anda devreye girip, sürece müdahale etse de, Mursi
iktidarına son veren ordu değil, görkemli halk hareketiydi. Birinci Tahrir kalkışmasında
ordu halk hareketine müdahale edemedi. Müdahale etmekten çekindi. Bölünmekten
korktuğu için. Zira devrim anlarında hiç bir toplum kesimi yükselen dalganın dışında
kalamaz. Buna bürokrasinin bileşenleri de dahildir... Bu sefer iki taraf arasında
yatıştırıcı rol oynamak üzere sürece müdahale etti. Böylece konunumu bir süre
daha korumayı amaçlıyor. Dolayısıyla Mursi bir darbeyle değil, halk hareketiyle
uzaklaştırıldı. Bu, Mısırın geniş emekçi kitlelerinin büyük başarısıdır. Bu
hareketi küçümsemek, itibarsızlaştırmak için darbe söyleminin çok kullanılacağı
anlaşılıyor. Bizde sürüler halinde televizyonlara çağrılan Müslüman Kardeşler
muhibi “konunun uzmanları”, bıktırırcasına seçilmiş bir başkana ve hükümete yönelik
kitle tepkisini, halk iradesine karşı bir darbe olarak sunmak için yarışıyorlar.
Halkın kendi iradesine, kendi kendine karşı olması mümkün müdür? Halk oy atmaya
giderken iyi de, iktidara karşı gösteri yapınca neden darbeci sayılıyor? Kaldı
ki, katılımın %46 da kaldığı bir seçimde
oyların % 52’isini alarak başkan seçilen Mursi, oy hakkına sahip olanların dörtte
birden azıyla o makama getirilmiş demektir. İkincisi seçimlere hile karıştırıldığı
da cümle âlemin mâlumuydu... Dolayısıyla halk iradesi safsatasının da bir karşılığı
yok.
Mursi’nin seçimle
geldiğinde ısrarlı olan zevat, Mursi’nin iktidar olduğu bir yılda neler yaptığını
neden hiç sorun etmiyor? Durum gayet açık. Mursi tüm devlet kurumlarına kendi
yandaşlarını yerleştirmek dışında, halkın talepleri doğrultusunda tek bir adım
atmadı. İşsizlik, yoksulluk, açlık, ve sefalet derinleşirken, insanlar çöp
dibonlarından karın doyurmaya çalışırken, kazalar tam bir katlima dönüşürken, elektirik
kesintileri sıradan hale gelirken, sınırlı özgürlükler de ortadan kaldırılırken,
rejim hızla şeriat rejimine, tek adam diktasına dönüşürken, halkın bu kepazeliği
uzaktan seyretmesi, gelecek seçimleri beklemesi mi gerekiyordu? “ Seçimle
gelip, seçimle gitmeli” diyenler, seçimle nasıl gelindiğini de sorun ediyorlar
mı? Seçimlerin ahmakları aldatmak dışında bir şeye yaramadığını biliyorlar mı?
Bu kalkışma, özü
itibariyle kapitalizme, emperyalizme, siyonizme karşı bir harekettir. Göstericilerin
taşıdıkları afişlerde Mursi ile birlikte ABD’nin Mısır büyükelçisi Anne Patterson’un resminin üzerine de çarpı işareti
konulması, ABD’ye yönelik nefretin dışa vurumudur. Mısırın emekçi halkı
emperyalist hesapları ve Müslüman Kardeşler’e dair yaratılan efsaneyi boşa çıkardı.
Velhasıl Müslüman Kardeşler ideolojik savaşı kaybetti, karizmaları çizildi...
Geniş halk kitleleri ikinci ayaklanmada birinciden daha güçlü tepki vererek,
kaldığı yerden yoluna devam edeceği kararlılığını ortaya koydu.
Türkiye’deki Müslümün
Kadeşler muhibi iktidar çevreleri, akıl hocaları ve sözcüleri bu devasa kalkışmayı,
“dış güçlerin” marifeti olarak sunmak için boşuna çırpınıp duruyorlar. Aslında
bu anlayış, halkın kendiliğinden, kendi iradesiyle, kendisi için hiç bir şey
yapmaya ehil olmadığı, öyle bir istidadı olmadığı inancının ve saplantısının
bir tezahürüdür. AKP sözcüsü Hüseyin Çelik, sevgili müttefikin sahneden çekilişinden duyduğu
rahatsızlığı ifade ederken şöyle diyor: "Bu
darbenin dış desteği de var. Bazı batı ülkeleri, Müslüman Kardeşler hareketinin
iktidara gelmesini hazmedemediler, hazmetmek istemediler. Önce meydanları
hareketlendirdiler, sonra muhtıra verdiler, şimdi de darbeyi yaptılar". Müslüman Kardeşlerin
Başta ABD olmak üzere, emperyalist Batı tarafından iktidara taşındığını sağır
sultan bile biliyorken, bu tür zorlamalar ne anlama geliyor?
O halde
iki şey: Birincisi, Mısır devriminin ikinci dalgası bölgedeki hesapları ve
dengeleri alt-üst etmiş bulunuyor. Ve ikincisi, emperyalist Batı ve bölgedeki uşakları
[bir de ne demekse “stratejik müttefik” diyorlar] Mısır’ı istikrarsızlaştırmak
için, Libya’da, şimdilerde Suriye’de yaptıkları gibi paralı askerleri,
profesyonel katilleri, cihadcı denilen canileri seferber ederek, iç çatışmaları
körükleyerek, devrim sürecini sabote etmek isteyeceklerdir. Bu amaçla manipülasyonlara
gireçeceklerdir. Lâkin Mısır halkı bu tür saldırıları püskürtmeyi de başaracaktır.
Artık
kesin olan bir şey var: Burjuva uygarlığı gününü doldurdu. Brezilya’dan Türkiye’ye,
Mısır’a… ne zaman nerede patlayacağı meçhul kitle kalkışmaları, sıradan –
bilinen şeyler değil. Aracın rotasını, şeylerin seyrini kalıcı olarak değiştirme
istidadı taşıyan, dolayısıyla yeni bir uygarlığın habercisi olan büyük depremler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder