BEHDİNAN / ANF
KCK Yürütme Konseyi 3-10 Mart
tarihleri arasında yaptığı Yürütme Konseyi toplantısının deklarasyonunu
yayınladı. AKP hükümetinin şu anda
siyasal zeminini yitirip, işlevini kaybettiğini belirten KCK Yürütme Konseyi
”Dış güçler her zaman olduğu gibi kendilerine bağlı ve çıkarlarına uygun bir
politika izleyecek yeni bir iktidar blokunu Türkiye'de hükümet yapmak
istemektedir. Ancak AKP iç ve dış siyasal zeminini ve toplumsal desteğini
kaybederken, dış güçler ve onların Türkiye'deki uzantıları yeni bir iktidar bloku
oluşturup kendi hegemonyalarını sağlama konusunda zorlanmaktadır” dedi.
KCK Yürütme Konseyi yaptığı
yazılı açıklamada, Dünya, Türkiye ve
bölgedeki siyasal gelişmelerin kapsamlıca değerlendirerek, aşağıdaki
deklarasyonu Türkiye halklarına ve devrimci güçlere sunma kararı aldığı
belirtildi.
“Halklar dünyanın her yerinde
ayağa kalkmaktadır. Özellikle Ortadoğu'da egemen güçler halklar üzerindeki
kontrollerini kaybetmiş bulunmaktadır. Toplumlar binlerce yıllık devletçi
sistemin baskısından kurtulmak istemektedir. Eski hegemon güçler yıkılırken,
halklar yeni hegemonya kurmak isteyenlere izin vermemektedir” denilen KCK
Yürütme Konseyi Deklarasyonunda, devletin ilk ortaya çıktığı yerde devletçi
sistemin krizinin yaşandığını belirtti.
‘ULUS DEVLETİN YÜKÜ ÇEKİLMEZ HALE
GELDİ’
Son iki yüzyılda Ortadoğu’ya
giren kapitalist modernitenin sorunları daha ağırlaştırdığı belirtilen
deklarasyonda, “Ulus-devlet toplumların sırtındaki yükü çekilmez hale
getirmiştir. Devletçi sistem ortaya çıktığı yerde kriz yaşarken, bu krize
kapitalist modernite sisteminin ve bölge gerici güçlerinin çare bulması mümkün
değildir. Sorunları bu güçler çıkardığına göre, çözüm de bunları aşmakla
sağlanacaktır” dendi.
Ortadoğu halklarının sömürücü ve
baskıcı, devletçi sisteme karşı ayağa kalktığı da belirtilen KCK Yürütme
Konseyi Deklarasyonda şöyle dendi: ”Dış güçler artık kendi çıkarlarını
karşılamayan bu işbirlikçilere sırt çevirmekte, halkların isyanlarını
yönlendirip kendi çıkarlarını temsil edecek yeni işbirlikçileri iktidara
getirmek istemektedir. Ancak halklar ve demokratik güçler kapitalist modernist
güçlerin bu planını kabul etmemektedir. Bu ortamda demokrasi güçleri yeterince
etkin olmayınca, yüzüne İslam maskesi takmış ve bölge halklarının kültürünü ve
inancını istismar eden çeşitli güçler bundan yararlanmaya çalışmaktadır.
Devletçi sistemin kriz içine girdiği, ama demokrasi güçlerinin de gereken
hamleyi gösterip inisiyatif alamadığı yerlerde ortaya bir kaos çıkmakta, bu da
halklara acı çektirmektedir.
’40 YILLIK DİRENEN BİR HALK GERÇEKLİĞİ
ORTADA’
Kürt Özgürlük Hareketi kırk
yıllık mücadelesiyle özgürlüğü için direnmekte ısrar eden bir halk gerçekliği
yaratmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi bu mücadelesini hem Kürtleri özgür ve
demokratik yaşamına kavuşturmak, hem de Kürtlerin bulundukları ülkeleri
demokratikleştirmek için yürütmektedir. Özellikle Türkiye'yi
demokratikleştirmeyi mücadelesinin temel hedefi olarak görmüş, buna göre
hareket etmiştir. Çünkü bu hareket Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt
sorununun çözümünün birbirinden koparılmayacak kadar iç içe olduğunu söyleyen
bir yaklaşıma sahiptir. Bu açıdan Türkiye'nin demokratikleşmesine hep duyarlı
olmuş, bu sorumlulukla mücadelesini yürütmeyi ideolojik ve politik duruşunun
gereği saymıştır.
Kürt Özgürlük Hareketi bu
sorumluluğun gereği olarak yirmi yıldan fazladır Türkiye'nin demokratikleşmesi
ve Kürt sorununun çözümü için defalarca ateşkes ilan etmiştir. Türkiye'nin
demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için ondan fazla deklarasyon yayınlamış,
çözüm projeleri sunmuştur. Türk devleti ve hükümetleri her defasında bu
adımları zayıflık belirtisi ve taktik yaklaşım olarak görüp hiçbir karşılık
vermese de, Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketi Kürt sorununun siyasal
demokratik çözümü temelinde Türkiye'nin demokratikleşmesinde ısrar etmiştir.
Çünkü böyle bir çözümün halkların
çıkarına olduğuna inanmıştır. Kürt sorununun çözümsüzlüğünden dış güçlerin
yararlandığını, bundan da başta Kürtler ve Türkler olmak üzere tüm Türkiye
halklarının zarar gördüğünü her zaman vurgulamıştır. Bu nedenle çözüm ve
demokratikleşme zemini ve umudu gördüğü her fırsatta Türkiye'nin
demokratikleşmesi için adımlar atmayı halklara karşı sorumluluğunun gereği
saymıştır.”
Kürt halkının özgürlük
mücadelesinin Kürt gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarıp, Kürt sorununun
çözümünü, Türkiye halklarının önüne koyduğu gibi, Türkiye’deki devrimci,
demokrasi güçlerinin onlarca yıldır büyük bedeller ödeyerek yürüttüğü özgürlük
ve demokrasi mücadelesini de Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun
çözümü için gereken toplumsal ve siyasal zemini ortaya koyduğuna da dikkat
çekti.
‘KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ
TÜRKİYE HALKLARINA DA ZARAR VERİR’
Türkiye’nin
demokratikleşmemesinin ve Kürt sorununun çözümsüz kalmasının sadece Kürtlere
değil, tüm Türkiye halklarına zarar verdiği bilincinin Türkiye toplumunda
önemli düzeyde geliştiğini belirten KCK Yürütme Konseyi, “Bu anlayış ve
yaklaşımla hareket eden Kürt Halk Önderi, 2012 yılı sonunda yeni bir
demokratikleşme ve barış hamlesi başlatma kararı almıştır. Ortadoğu'da kaosun
hakim olduğu, halkların bu kaos içinde umutsuzluk ve acıyla kıvrandığı ortamda
bu demokratikleştirme hamlesiyle Türkiye'yi bölgeye örnek bir ülke haline
getirmek istemiştir. Türkiye demokratikleşerek başta Kürt sorunu olmak üzere
içerideki tüm sorunların çözümüyle örnek bir ülke haline gelip bölgedeki tüm
sorunların çözümüne de öncülük yapabilecektir.
Önder Apo böylesi tarihsel bir
sorumlulukla 2013 yılı Newrozu’nda iki milyondan fazla insanın önünde
Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun demokratikleşme manifestosunu ilan etmiş, 2012
yılının son aylarından itibaren fiilen yürürlükte olan çatışmasızlığı
resmileştirmiştir. Gerilla güçlerine Türkiye dışına çıkma çağrısı yaparak dev
bir adım atıp demokratik çözüm için güçlü bir zemin yaratmıştır” dedi.
KCK Yürütme Konseyi
Deklarasyonu’nda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 2013 Newrozu’nda yaptığı
çağrının satırbaşlarını şöyle belirtti:
“Artık silahlar sussun, fikirler
ve siyasetler konuşsun noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan
modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürtüne, Lazına,
Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor.
Etnik ve tek uluslu coğrafyalar
oluşturmak, bizim aslımızı ve özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği
insanlık dışı bir imalattır.
Tüm ezilen halkları, sınıf ve
kültür temsilcilerini, en eski sömürge ve ezilen sınıf olan kadınları, ezilen
mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının
temsilcilerini ve sistemden dışlanan herkesi çıkışın yeni seçeneği olan
Demokratik Modernite Sistemi'nde yer tutmaya, zihniyet ve formunu kazanmaya
çağırıyorum.
Bu modele yine Anadolu ve
Mezopotamya coğrafyasının, ondaki kültür ve zamanın öncülük etmesi, onu inşa
etmesi kaçınılmazdır.
Tıpkı yakın tarihte Misak-i Milli
çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş
Savaşı'nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz.
Son doksan yılın tüm hata,
eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen bir kez daha mağdur edilmiş, büyük
felaketlere uğramış halkları, sınıfları ve kültürleri de yanımıza alarak bir
model inşa etmeye çalışıyoruz. Tüm bu kesimleri eşitlikçi, özgür ve demokratik
ifade tarzının örgütlenmesini gerçekleştirmeye çağırıyorum.
Bu toprakların tarihselliğinde
önemli bir yer tutan ‘BİZ’ kavramının genişliği ve kapsayıcılığı dar, seçkinci
iktidar elitleri eliyle ‘TEK’e indirgenmiştir. ‘BİZ’ kavramına eski ruhunu ve
pratiğini vermenin zamanıdır.
Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz.
Muhammed'in mesajlarındaki hakikatler, bugün yeni müjdelerle hayata geçiyor,
insanoğlu kaybettiklerini geri kazanmaya çalışıyor.”
Kürt Halk Önderi Abdullah
Öcalan’ın Anadolu ve Kürdistan coğrafyasının tarih içinde birbirini tamamlayan
birlikteliğini bu defa demokratik temelde güncelleştirmeyi hedeflediğini de
ifade eden KCK Yürütme Konseyi ”Bu aynı zamanda Türkiye'ye yaşadığı iç ve dış
tüm çıkmazlardan kurtulması için büyük bir fırsat sunmak anlamına gelmektedir.
‘DEMOKRATİKLEŞME HAREKETİ TÜRKİYE
HALKLARINDA HEYECAN YARATTI’
Önder Apo'nun bu demokratikleşme
hamlesi sadece Kürt halkında değil, Türkiye halklarının tümünde heyecan yaratmıştır.
Tüm Türkiye'de Kürt sorununun çözüleceği ve kalıcı barışın gerçekleşeceği
yönünde umutlar artmıştır” dedi.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin
çatışmasızlık sağladığı gibi, esir askerleri de serbest bıraktığını,
gerillalarını sınır dışına çıkarmaya başladığı da vurgulanan KCK Yürütme
Konseyi Deklarasyonu’nda şunlara dikkat çekildi: “Gerillanın sınır dışına
çıkarılması iradesinin ortaya konulması, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt
sorununun çözümü için muazzam bir zemin ve fırsat ortaya çıkarmıştır. Türkiye
ve Kürdistan toplumunda Türkiye'nin demokratikleşmesine ve Kürt sorununun
çözümüne verilen destek yüzde 80’ler düzeyinde olmuştur. Ancak gerillanın
Türkiye sınırları dışına çıkarılması iradesi somut olarak ortaya konulmasına
rağmen AKP Hükümeti çözüm için adım atmamıştır. Çatışmasızlığın sürmesini ve bu
ortamda seçimlere ulaşmayı kendi açısından yeterli görmüştür. Bu açıdan bu
büyük fırsatı seçimlere kadar oyalayıcı paketlerle geçiştirme dışında bir şey
yapmamıştır. Hareketimiz bir deklarasyon yayınlayarak ciddi uyarmasına rağmen,
AKP Hükümeti bu uyarıyı dikkate almamıştır. Türkiye halklarının yüzde 80’lere
varan demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünü isteyen beklentilerinin
tersine hareket ederek Kürt Halk Önderi’nin başlattığı süreci boşa çıkarmıştır.
Kürt Halk Önderi ve Özgürlük Hareketi'nin verdiği fırsatı demokratikleşme
doğrultusunda değil, kendi hegemonyasını güçlendirmek için kullanmıştır.
AKP Hükümeti Önder Apo ve
Hareketimizin çağrılarına ve halkın beklentilerine sonbaharın sonuna kadar karşılık
verip adım atmayınca, Önder Apo'nun ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin attığı
adımların ve yaptığı çağrıların muhatabı olmaktan çıkmıştır. 17 Aralık’ta
ortaya çıkan iktidar mücadelesi ortamında Önder Apo demokratikleşme ve Kürt
sorununun çözümündeki samimiyetini göstermek için fırsatçı bir yaklaşım içine
girmemiştir. Ancak AKP Hükümeti bu şansı da kullanmayarak Önder Apo’nun attığı
adımlara karşılık vermeyeceğini bir kez daha göstermiştir.
‘AKP BASKICI POLİTİKALARI
ARTTIRDI’
AKP Hükümeti yaşanan siyasal
krizi demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümüyle aşacağına, hegemonik
zihniyetle daha baskıcı politika ve uygulamalara yönelmiştir. Tüm hegemonik
zihniyette olanların sandığı gibi böyle davrandığında sorunların üstesinden
geleceği yanılgısı içine girmiştir.”
Köklü, siyasal, sosyal, kültüre
ve uluslararası boyutu olan Kürt sorununun ancak radikal demokratik adımlarla
çözülebileceği de belirtilen deklarasyonda, “AKP gibi hegemonya peşinde koşan
bir hükümetin bu sorunu çözemeyeceği anlaşılmıştır. Bu açıdan da AKP Hükümeti
Önder Apo'nun başlattığı ve Hareketimizin de başarıya ulaşması için büyük çaba
harcadığı demokratikleşme hamlesinin muhatabı olmaktan çıkmıştır.
‘ÖNDER APO’NUN ÇAĞRISI HALKLARA
VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNEYDİ’
Önder APO’nun 2013 yılı
Newroz’unda başlattığı demokratikleşme hamlesinin esas muhatabı AKP Hükümeti
değildi. Önder Apo'nun çağrısı esas olarak halklara ve demokrasi güçlerine
olmuştu. Kuşkusuz bir muhatabı da hükümetti. Ancak demokrasi güçleri ne bu
sürece müdahil olarak kendi demokratikleşme hamlelerini yapıp kendi çözümlerini
üretebildiler, ne de AKP'yi köklü bir demokratikleşme adımına zorlayabildiler.
Rolünü oynayamayan demokrasi güçleri içinde Özgürlük Hareketimiz de
bulunmaktadır. Böyle olunca, bu durumu fırsat bilen AKP, Önder Apo’nun
başlattığı süreci oyalamayla geçiştirme ve zaman kazanma politikası izlemiştir.
Kuşkusuz bu bir yılın halklarımız açısından kazanımları olsa da, Türkiye'nin
demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü açısından hedeflenen amaçlara
ulaşılamamıştır.
Gelinen aşamada AKP ne egemen dış
ve iç güçlerin ne de halkların ihtiyacına cevap verecek durumdadır. Bu nedenle
her bakımdan siyasal olarak işlevini yitirmiştir. Eski hegemonyanın dağıldığı
ortamda AKP çok uğraşmışsa da, iktidar olduğu on iki yıl içinde kendi hegemonyasını
kuramamıştır. Kürt halkı ve Türkiye halklarının direnişi buna fırsat
vermemiştir.
‘AKP HÜKÜMETİ İŞLEVİNİ YİTİRDİ’
Şu anda AKP Hükümeti siyasal
zeminini yitirip işlevini kaybederken, dış güçler her zaman olduğu gibi
kendilerine bağlı ve çıkarlarına uygun bir politika izleyecek yeni bir iktidar
blokunu Türkiye'de hükümet yapmak istemektedir. Ancak AKP iç ve dış siyasal
zeminini ve toplumsal desteğini kaybederken, dış güçler ve onların Türkiye'deki
uzantıları yeni bir iktidar bloku oluşturup kendi hegemonyalarını sağlama
konusunda zorlanmaktadır. Çünkü halklar Ortadoğu genelinde olduğu gibi eski
hegemonik baskıcı güçleri etkisizleştirirken, yeni bir hegemonik baskıcı gücün
iktidar olmasını istememektedir” dedi.
Dış güçler ve işbirlikçilerinin AKP’nin
iktidarı dağılırken, bu dağılmanın kontrollü olması için büyük çaba
gösterdiğini de belirtilen deklarasyona şöyle devam edildi: “Bu güçlerin halkın
toplumsal muhalefetinin radikal demokratik karaktere kavuşmasını istememeleri,
halkın muhalefeti ve direnişini kendi iktidarcı hegemonik amaçlarına akıtmak
için çaba içine girmeleri bu gerçekliği göstermektedir. Halkın direnişinden
sadece AKP Hükümeti değil, dış güçler ve onun içerideki uzantıları olan
Fetullahçılar, CHP ve MHP de ürkmekte ve korkmaktadır.
Mevcut süreç eski hegemonyanın
dağıldığı, hükümetin de siyasal gücünü yitirdiği, ama yeni bir hegemonik
iktidarın kurulmasının da halklar tarafından kabul edilmediği bir siyasal
ortamı ifade etmektedir. Bu durum demokrasi güçleri ve halkların sürece müdahil
olarak radikal demokratik bir hamle yapmalarına imkan vermektedir. Başta
Kürtlerin ve Alevilerin varlık ve özgürlük sorunları olmak üzere, tüm toplumsal
ve siyasal sorunların köklü bir demokratikleşme olmadan çözülmesi mümkün
değildir. Bu nedenle dış güçler ve onların içteki uzantıları hiçbir soruna
çözüm bulamamaktadır. Bu da siyasal, sosyal ve ekonomik sorunların
ağırlaşmasını beraberinde getirmektedir. İşte bu ortam demokrasi güçlerinin ve
halkların sürece devrimci demokratik bir müdahale yapıp Türkiye'yi
demokratikleştirmesine oldukça meşru bir zemin ve fırsat sunmaktadır.
Sorunların ağırlaştığı bir
süreçte iç ve dış hegemonik güçler demokratik devrimci güçlerin etkili hale
gelmemesi için CHP ve Fetullahçılar üzerinden AKP Hükümetini tedricen aşıp yeni
hegemonik bir hükümet kurmayı hedeflemektedir. Halk güçleri dış güçlerin yeni
hegemonik ve antidemokratik bir iktidarı halkın başına musallat etmesine
müsaade etmemeli ve buna fırsat vermemelidir. Türkiye halkları, Kürt Halk
Önderi’nin başlattığı sürece yüzde 80 oranında destek veriyorsa, bu desteği
demokratik Türkiye'nin gerçekleştirilmesine vermektedir. Halklarımız radikal
demokratikleşme istiyorsa, demokrasi güçlerinin bu isteğe doğru cevap verme
sorumluluğu vardır. Bu hem siyasi hem de ahlaki bir sorumluluktur. Halklarımız
bu sorumluluğu üstlenen güçlere sahip çıkacak ve onların yürüteceği mücadelenin
içinde güçlü biçimde yer alacaktır.”
‘SORUNLARI ÇÖZMEK İÇİN PROGRAM
OLUŞTURULMALI’
Bu nedenle demokrasi güçlerinin
bir araya gelip, Türkiye’nin demokratikleşme ve özgürlük sorunlarını köklü
biçimde çözecek bir program oluşturması gerektiği ve bu program etrafında
demokrasi güçlerinin ittifakını yaratacak, Türkiye’nin tam demokratikleşmesi
için demokratik siyasal mücadelenin yükseltilmesi gerektiği de vurgulandı.
“Türkiye'nin mevcut siyasal
ortamında demokrasi güçlerinin bir program etrafında ittifak oluşturarak
siyasal mücadeleyi halk güçleriyle birlikte yürütmekten başka sorunlara çözüm
bulmaları ve Türkiye'yi demokratik istikrara kavuşturmaları mümkün değildir”
denilen deklarasyonda, “Kürt halkının ve Türkiye'deki demokrasi güçlerinin ağır
bedeller vererek yürüttüğü özgürlük ve demokrasi mücadelesi böyle bir
Türkiye'yi gerçekleştirecek birikim ve tecrübeye sahiptir.
Radikal demokratik güçlerin
etrafında ittifak kurup mücadeleyi yükselteceği Türkiye'yi demokratikleştirme
programı esas olarak aşağıdaki çerçevede olabilir. Kuşkusuz ortaya
koyduklarımız gerçek demokrasinin önünü açacak ve gerçekleşmesini sağlayacak
öneriler niteliğindedir. Bu önerileri tüm demokrasi güçleri tartışmalı ve
Türkiye'nin demokratikleşmesini sağlayacak gerçek bir demokratik program ortaya
çıkarmalıdır” denildi.
‘DEMOKRASİNİN ÖNÜNÜ AÇACAK
NİTELİKTE ÖNERİLER’
-Farklılıkları tekleştiren ve
asimile eden her türlü anlayış ortadan kaldırılarak Türkiye'deki tüm farklı
etnik, dinsel ve sosyal toplulukların tam düşünce, ifade ve örgütlenme
özgürlüğüyle kendi kendilerini demokratik ve özgür yönetmelerini sağlamak.
-Kadın erkek farklılığına dayalı
eşitliğin kabul edilerek toplumsal cinsiyetçiliği tümden ortadan kaldırıp kadın
özgürlüğüne dayalı bir özgürlük anlayışı ve ahlaki-politik toplum gerçeğini
ortaya çıkarmak.
-Egemen sınıflar tarafından
yıkılan adalet ve eşitlik anlayışının yarattığı tüm tahribatları gidererek
toplumsal adalet ve eşitliği sağlayacak hukuku toplumsal ahlakı temel alarak
yeniden yaratmak.
-Baskıcı, sömürücü, hegemonik
güçlerin toplumlar üzerindeki hakimiyetini kurmak için zindanlara doldurdukları
tüm siyasi tutsakların serbest bırakılmasını sağlamak.
-Hakikatleri Araştırma Komisyonu
kurularak Mustafa Suphi’lerin katledilmesi, Şeyh Sait ve Seyit Rıza’nın
idamıyla sonuçlanan saldırılar başta olmak üzere bugüne kadarki tüm siyasi
cinayetler ve darbeleri araştırarak gerçekleri açığa çıkarma temelinde
toplumsal barışın sağlamak.
-Halkın demokrasi ve özgürlük
mücadelesini bastırmak için kurulmuş tüm sivil ya da resmi özel savaş
kurumlarının dağıtılması; terörle mücadele altında oluşturulmuş özel birlikleri
ve koruculuğu lağvederek toplumların iradesi, örgütlenmesi ve özgürlüğü
önündeki tüm engelleri kaldırmak.
-Kürt halkının ve Alevi
toplumunun sorunları başta olmak üzere, tüm etnik ve inanç topluluklarının
gerçek demokratikleşme içinde haklarına kavuşmalarını sağlayacak bir programın
oluşturulmasını ilkesel olarak Türkiye halklarına deklare etmek. Bu tür
sorunların çözümü için Kürtler ve Alevilerle diğer etnik ve dinsel
toplulukların temsilcilerini muhatap alarak müzakere temelinde ve demokratik
zihniyetle sorunları demokratik çözüme kavuşturmak.
-Eğitimin tüm farklı dil ve
lehçelerin ihtiyaçlarını da karşılayacak biçimde bilimsel demokratik temelde
yeniden yapılandırılması
-Sağlığın toplumcu anlayışla
demokratik temelde yeniden yapılandırılması ve tüm sağlık hizmetlerin karşılık
beklenmeden gerçekleştirilmesi.
-Ekonomik alanı da toplumsal ve
siyasal alan gibi demokratik toplumcu karaktere kavuşturmak. Hem topluluklar
ekonomisinin hem özel işletmelerin oluşturduğu ekonomik faaliyetlerin tam
şeffaf olması temelinde toplumun en demokratik yaşam alanı olan ekonomik alanı
toplumun çıkarlarını koruyacak biçimde anayasal ve yasal güvenceye kavuşturmak.
Ekonominin ekolojik ilkelere uyması zorunluluğunu ilkesel olarak kabul etmek.
-Ekonomik alanda tekelciliğin
tamamen önüne geçecek yasaları çıkarmak.
-Emekçilerin örgütlenme ve
sendikalaşma özgürlüğünü tam sağlamak.
KCK Yürütme Konseyi
Deklarasyonu’nda “Bu çerçevede tüm farklı toplulukların özgünlüğünün ve
özgürlüğünün kabul edildiği ve bireysel demokratik hakların güvenceye
kavuşturulduğu radikal demokratik bir anayasa yapılarak devletin yeniden
yapılandırılması için mücadele etmek” dedi.
-------
(*) Firatnews.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder