Musa ARTAR
Sevra Baklacı…
Türkiye
onu Suriye Televizyonunda Türkçe haberler sunarken tanımaya başladı.
“Niye
Suriye? Niye Türkçe haberler?”
Dünyayı
yönettiği düşünülen süper güçleri de yöneten küresel güçler, bir gün oturup
kaşlarını ve gözlerini çok sevdikleri Araplara bahar getirmeye karar veriyorlar.
Daha önce Kızılderililere, Afrika’ya, Yugoslavya’ya, Ruanda’ya, Afganistan’a,
Irak’a vs. bahar getirdikleri için oldukça deneyimliler. Çocuk oyuncağı...
Yerli işbirlikçiler, bölgesel taşeronlar ve duruma göre ya düzenli ordu ya da
paralı askerlerle kısa sürede sonuç almak olası. Uzun sürse bile dert değil ki;
hatta ne denli uzasa o denli iyi. Bu, daha çok savaş, daha çok silah, daha çok
para demek. Kendi kirli gönençlerinin daim olması için onyıllarca gözyaşı ve
kan akmasının ne sakıncası olabilir ki…
Arap
olmayanlara getirdikleri baharı bir kenara bırakarak “Arap Baharı”na devam edelim.
İşe
Tunus’la başlıyorlar. Mısır ve Libya ile sürdürüyorlar.
Libya’da
yaşananlar “Arap Baharı” uygulamasının çok özgün bir örneği:
Evet, tüm
Arap ülkeleri gibi Libya da bir diktatör tarafından yönetiliyordu. Ancak
zorunlu gereksinim olduğu için evlerde kullanılan
elektrik, su ve doğalgaz bedavaydı. Eğitim parasız, ilaç da dâhil olmak üzere
sağlık hizmetleri ücretsizdi. Öğrencilere burs, evlenmek isteyen çiftlere
daire, faizsiz borç, vergisiz araba, sudan ucuz benzin ve daha neler neler…
Ama gazeteler yazmasa, televizyonlar göstermese hiç
haberimiz olmayacakmış. Meğer Libya halkı “Varsa da yoksa da Arap Baharı”
diyor, başka bir şey demiyormuş! Sonunda onların da nur topu gibi bir baharları
oluyor.
Sırada nihayet Suriye var.
Ama o da ne! Suriye halkı, Nuh diyor, peygamber
demiyor, “Ben bahar mahar istemiyorum” diye mızıkçılık yapıyordu.
Belki biraz daha açık oturum, biraz daha fotoğraf,
biraz daha video işe yarayabilir, diye düşünülüyor. Ama olmuyor. Özgür Suriye
Ordusu’na (!) Afganistan’dan,
Pakistan’dan, Çeçenistan’dan, hatta Avrupa’dan biraz daha asker ithal ediliyor.
Ama olmayınca olmuyor…
Hiçbiri işe yaramıyor. On binlerce de olsa asker mi az
geliyor, dezenformasyonun “dez”i mi yetmiyor, bilinmez, “Allah ekbeeer!”
nidaları eşliğinde adam boğazlayarak bahar getireceklerine Suriyelileri bir
türlü inandıramıyorlar.
Suriye ile kendi baharının peşine düşmüş olan Sevra
Baklacı’nın yolu, işte bu süreçte kesişiyor.
1983 yılında Antakya’da dünyaya gelen Sevra, ilk ve
orta öğrenimini Yeşilpınar beldesinde tamamlıyor. Antakya Kurtuluş Lisesi'nden
sonra 2007 yılında Gaziantep Üniversitesi Kilis Eğitim Fakültesi, Sosyal
Bilgiler Öğretmenliği bölümünü bitiriyor. 2011 yılında Arapça eğitimi için
Suriye'ye giden Sevra Baklacı, Arapça öğrenimini sürdürürken Suriye Haber
Ajansı'nda (SANA) işe başlıyor, Suriye Devlet Televizyonu'nda ve Şam
Radyosu'nda hem spikerlik hem de tercümanlık yapıyor. Bu dönemdeki çalışmaları
nedeniyle adı, silahlı grupların ölüm listesine yazılıyor. Sol Gazetesi'nde
Suriye ile ilgili yazıları yayımlanan Sevra Baklacı, bir başka önemli kesişmeyi
de bu süreçte yaşıyor:
Ülke 30
Mart Yerel Seçimine giderken, Türkiye Komünist Partisi(TKP) Sevra Baklacı’yı
Hatay’ın Defne ilçesinden, belediye başkanlığına aday gösteriyor.
TKP, 12
Kasım 2012 tarihli yasayla “Büyükşehir” olan Hatay’ın çiçeği burnunda ilçesi
Defne’yi, yine çiçeği burnunda bir siyasetçiyle buluşturuyor. Ama hemen
söyleyelim; bilirkişilere(!) göre Sevra Baklacı’nın hiç mi hiç şansı yok!
Bunun
birçok nedeni var. Birkaçını sıralayalım:
ÇOK GENÇ…
Ülkeyi
ancak yaşlılar yönetebilir.
Gençler,
mitinglerde bağırıp çağırabilirler, gaz soluyabilir, cop yiyebilirler,
gözaltına alınabilirler, cezaevlerinde yıllarca kalabilirler hatta ölebilirler…
Ama ülkeyi yönetemezler.
ÇOK DENEYİMSİZ…
Siyaset
deneyim işidir. Çekirdekten yetişmek gerek.
Sevra’nın
bu alanda neredeyse hiçbir deneyimi yok. Ayak oyunlarından habersizdir. Tek
ayak üzerinde kırk yalan söyleyemez. “Dün dündür, bugün bugündür” diyemez.
Gerçekleştiremeyeceği şeyleri vaat edemez.
Sevra,
belediyecilikten ne anlar… İhaleye fesat karıştırabilir mi? Yeşil alanları
imara açabilir mi? Kendine ve yakınlarına çıkar sağlamak için imar
değişikliklerine gidebilir mi? Kamunun zararına yapılaşmaya ruhsat verebilir
mi?
Sevra
çok deneyimsiz, çoook…
O, BİR KADIN…
Kadınların
yapabileceği işler vardır, erkeklerin yapabileceği işler vardır… Kadınlar bulaşık
ve çamaşır yıkarlar. Ütü yaparlar. Çocuk doğurur, çocuk bakarlar. İster evde
olsun ister dışarıda, yönetmek erkeklerin işidir.
O BİR SURİYE SEMPATİZANI…
Evet,
Sevra Suriye’nin laik, antikapitalist ve antiemperyalist kimliğine sahip
çıkıyor ama bu duruşuyla bahar(!) düşkünü çevrelerin çıkarına çomak sokuyor.
Şam’da Emevi Camii’nde Cuma namazı kılma hayalleri kuran insanların heveslerini
kursaklarında bırakıyor.
O TKP’NİN ADAYI…
Sevra’nın
seçilmemesi için bir tek bu bile yeterli bir neden. O TKP ki "Yârin
yanağından gayrı her yerde her
şeyde hep beraber" olunacak sınıfsız ve sınırsız bir dünya özleminden bir
türlü vazgeçmiyor. “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım / Hangi çılgın
bana zincir vuracakmış, şaşarım” deyip ulusal kurtuluş savaşı veren bir
halktan, kendi tecavüzcüsüne âşık olan bir güruh yaratanlara inat, hâlâ
bağımsızlığı savunuyor.
Bunlar bağışlanacak şeyler değil…
Hâlâ mı “ Sevra” diyorsunuz?
Müstahak size (!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder