Aslan Şimal
Gözlerinin önünde olup biteni, gerçeği ısrarla görmezden
gelen insanlar için Kürdistan’da kullanılan bir deyim vardır. “Em dibéjin herç
vaye, ew dibé réç vaye.” (Biz ‘ayı burada’ diyoruz; o, ‘iz burada’ diyor.) KCK
ve bileşenlerinin Paris katliamı konusundaki tavırlarını bu deyimden daha iyi
ortaya koyacak bir tanım olamaz. Ortada katliam var, katliamı yapan var,
yaptıran var, kanıtlarıyla beraber. Bütün dünya her şeyi öğrendi. Ortada somut
kanıtlarıyla bir gerçekleşme var. Delilleriyle beraber bu somut olay (herç)
gözümüzün içine sokuluyor hergün. Buna rağmen bizimkiler hala ‘réç’ diyor. Hala
“paralel devlet” diyor.
Peki KCK’nin katliam karşısındaki bu ipe un serme,
gerçeğin gereğine uygun tavır geliştirmeme, yani ‘réç’ siyasetini körlük olarak
değerlendirmek mümkün mü? Ya da Ömer Güney sızmasını ve katliamı sıradan görüp
küçümsediği için mi bu anlaşılmaz tutumunu sürdürüyor?
Tabii ki kimse “işte katliamcılar ortada, neden kısasa
kısas uygulanmıyor, intikam alınmıyor, ya da İmralı görüşmeleri bitirilmiyor”
demiyor. Bu yönlü düşünceler de doğru tutumu temsil etmez. Zaten devlete sahip
olmak isteyen gerici güçlerin kavgasında ortaya çıkmış katliam itirafları
üzerinden politika üretmek de yanlıştır. Mesela sesli ve yazılı kanıtların
deşifre olmasından sonra PKK/KCK’nin katliam konusunda yorum yapmasının kıymeti
harbiyesi yoktur.
Bizim herç ve réç meselemiz daha derindir. Katliamın
üstünden birbuçuk yıl geçtiği halde, PKK, MİT sızması konusunda ikna edici tek
bir açıklamada bulunmamıştır. Sızmaya yol açan çatlağa dokunmamıştır. Çatlağın
daha da yarılacağını bildiğinden, bir iç soruşturma açmamıştır. Çünkü hepimiz,
içimizdeki ‘herç’ın büyüklüğünün farkındayız. Ömer Güney bu ‘herç’ın sadece bir
pençesidir.
Devletin en temel kurumlarından olan MİT’in PKK ile
teşviki mesaisi taa ilk yıllarda başlar. Bu mesainin tarihine bakıldığında, MİT
hep üç ayaklı bir planla PKK’ye sızma yapmaya çalışmıştır. Önce zaafını, zayıf
yerini tespit ediyor. Bunun üzerinden bir eğilimi örgütlüyor ve bu ikinci ayağı
oturtmada başarılı olursa operasyonel adım uygulamaya geçiyor. PKK bir çok kez
sızmayı eğilim aşamasında yakaladı ve saldırıları önledi. Ama MİT’in Paris
katliamında olduğu gibi, -ondan önce birkaç gerilla birliğinin şehit
edilmesinde, Erdal ve Ramazan gibi HPG komutanlarının şehit edilmesinde
görüldüğü gibi- sızmasını bir çok kez operasyonel düzeye vardırdığını
görüyoruz.
MİT’in PKK içindeki faaliyetleri eskiden kadro ile
sınırlı idi. Dediğimiz gibi daha çok partiiçi düşünce düzeyinde eğilim
örgütlemekle, objektif planda etkili oluyordu. Son on yılda ise PKK’nin hemen
hemen bütün kurumlarında denetimini geliştirmiş vaziyettedir. Eğilim örgütlemek
kitlesel düzey kazanmıştır. Devletin istihbarat kurumlarının günlük sohbet
konularının başında, PKK’nin hangi kurumunun yönetiminin hangi ekip tarafından
değiştirildiği konusu gelmektedir. Bu gerçeği, Ömer Güney’in ses kasetinden
ibretle dinlemedik mi!
Mesela, Ömer Güney kimlerin onayı ile kimleri derneğin
yönetimine getirmiştir? Bu yöneticiler kimlerdir? Örgütün hangi sorumlularının
onayı ile yönetim belirlenmiştir? O örgüt sorumluları mı Güney ve ekibini
yönetiyordu yoksa Güney mi onları manipüle ediyordu? Güney’in sızmasında,
herhangi bir üst düzey kadro ile geliştirdiği bir hemşerilik ilişkisi rol
oynadı mı? Örgüt, Güney’in “yönetimini aldık” dediği dernekle ilgili ne tür
soruşturmalar yaptı? Mesela MİT komplosu sonucu görevden alınan Şiyar dinlendi
mi? Şiyar gibi, MİT’in manipülasyonu sonucu örgütün görevden aldığı başka
sorumlular var mı? Bunların itibarları iade edilecek mi? Sızmaları önleyici ne
tür tedbirler düşünülmektedir?
Paris katliamı vesilesiyle bu basit sorulara verilecek
çok kolay cevaplar olacağını sanmıyorum. Çünkü tablo ürkütücüdür: MİT isterse
PKK kadrolarını PKK eliyle tasfiye edebiliyor, kurumlarının yönetimini
belirleyebiliyor! Bunu izah etmek tabii ki kolay değildir. Zamanında Mehmet
Ağar, MGK kararlarının bir tanesinin dahi tartışılmaya açılması halinde rejimin
onarılmaz yıkımlarla karşı karşıya gelebileceğini söylemişti.
MİT’in manipülasyonlarına birden fazla kez uğramış biri
olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Paris katliamında örgüt içi soruşturma
açılması halinde, örgüt içi dengeler ciddi şekilde sarsılır. Büyük bir tasfiye
yaşanır. Bu tasfiye beraberinde onyılların emeklerinin heba olmasıyla da
sonuçlanabilir. O nedenle mevcut yönetim Paris katliamını soruşturmayı göze
alamaz. Bu, üstünde düşünmeye değer bir durum olabilir. Gerek sorumluluk
aldığımız süreçlerde gerekse sonraki dönemlerde devletin tasfiyeci
yönelimlerine PKK içinde hangi kişi ve eğilimlerin kapı araladığını örgüte çok
net bir şekilde ifade ettik. Bir seferinde “heval, sen bildiklerimizin ötesinde
şeyler söylemiyorsun, ama örgütsel kaygımız, doğrulardan önce gelir” cevabını
almıştım.
Biz, parti adına, bizleri mücadele dışına itenleri,
manipülasyon olduğunu bildiği halde buna onay verenleri isim isim biliyoruz.
Bunlar sonra legal ve illegal alanda siyasetin merkezine oturdular. Bazıları
KCK’den tutuklandılar, o sırada deşifre oldular, bir kısmı ise korkudan hala
içerde yatıyor. Çalışma tarzları şudur: Örgütü manipüle edip kadroyu tasfiye
kararı almasını sağlarlar. Kadro tasfiye olunca, ona dönerek “sana üzüldüm
kadro. Demek bizim dünyamız da adaletsizmiş. Bunca kan, ter, emek, çaba… Hepsi
boşmuş. Seni de dışlamışsa bu hareket gerçekten yanlıştır” kara propagandasını
yapmaya başlar.
En gözde ve fedai kadroları, en sadık ve varını yoğunu
devrime adamış, devrimde kaybetmiş aileleri, direnişçi kitleleri bu kara
propaganda ile etkisiz kılarlar. Bu yöntem AKP faşizmi döneminde etkince uygulandı,
uygulanıyor. Biraz FKÖ’leşme yaşanıyor. Kontrol edilebilir, düzene yakın bir
çizgi PKK’ye hakim kılınmak isteniyor. 2003’te ortaya çıkan tasfiyecilik
sonrası süreç bu çizginin serpilmesini hızlandırdı. Kadrolar “hizip
oluşturabilme potansiyeli var” gerekçesiyle tasfiye edilirken, kurumlar lümpen,
çizgidışı, her şeye açık, sistemle entegrasyonu kolay sağlayabilecek esneklikte
insanlarla dolduruldu. Bu sıradanlaşma, sızmalar için adeta köprü oldu. Mesela
Ömer Güney katliamdan sonra gözaltına alındığında onun ev arkadaşları “polis
arkadaşımızı suçlamak istiyor” diyerek ona hala sahip çıkıyorlardı. Neden?
Çünkü kabul/red ölçüleri kriter olmaktan çıkmış, devrimci yaşam ölçüleriyle
düzen ölçüleri örtüşmüş durumda…
Birkaç gün önce KCK yöneticisi Duran Kalkan “yeni MİT
yasası, PKK liderlerini yurtdışında
öldürme amaçlı çıkarılmıştır.” diye demeç verdi. O halde sayın Kalkan hala
Paris katliamının faillerini kabul etmiyor. Sanki suç örgütü MİT’in suç işlemek
için yasaya ihtiyacı varmış gibi konuşuyor. Yani şöyle mi oluyor. Sakine
yoldaşları MİT katletti ama yasal güvence olmadığı için inkar etti, bundan
sonra katledecek ama inkar etmeyecek! Tamam da, burada katledilecek için
değişen sonuç ne ki, yasanın analizini yapıyoruz? Anlayan beri gelsin!
Bence sayın Kalkan devletin “Kürtleri yasa içinde mi
dışında mı öldürmek gerekiyor” kararı üzerine kafa yoracağına, PKK adına değer
ailelerini tek tek fişleyip demokratik siyasetin dışında tutan MİT sızmalarını
nasıl önlerim diye tedbir geliştirmesi daha doğru olur. Ömer Güneyler’in
sızmasına yol açan “bana düşünen değil,
örgüte gelebilecek insan lazım” yaklaşımıyla şekillenen örgüt kararlarını
sorgulasın.
“Örgütlendirilerek” çatlaklardan sızarak, kurumlarda
manipülasyon görevi üstlenen bu tiplerin Diyarbakır, Van ve Hakkari gibi
alanlarda yerel seçimlerde geliştirdikleri fişleme yöntemi ile Ömer Güney’in
kadro düşürme taktiği birebir örtüşüyor. Fişleme çetesi Kürdistan’da yerel
yönetimlerde herhangi bir yerde görev almak isteyen yurtseverleri tek tek
araştırmıştır. Hangi aday adayı şehit ailesindeyse, gerilla ya da tutsak
ailesiyse, toplumda emeğiyle öne çıkmışsa, bunları elemiştir. Mesela kendisi
parti yöneticisidir, ailesinden beş kişiyi kentin değişik belediyelerinde işe
almış. Bu kişinin BDP’deki görevini tahmin etmek zor değil: Yerel yönetim
komisyonunda yöneticidir ve “PKK aynı aileden birden fazla kişinin asgari
ücretle de dahil, belediyelerden çalışmasını yasaklamıştır” tellallığını
zırvalamaktadır. Yetmiyor, tek tek aday adaylarını aşağılayıcı yöntemlerle fişlemektedir.
Sıradan çeteleşme… Sıradan paralel PKK!
Herç! Herç!
19.05.2014
Aslan Şimal / Amed
Kaynak: Rojeva Kurdistan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder