Demir
Bilgin
Konumuz,
demokrasidir. Politikada, devlet yönetimlerinde, her türlü sorunun
”çözücü” anahtarı olarak gösterilen, demokrasi gerçekte
nedir, ne anlama geliyor? Bu yazı, bu soruya yanıt bulma yazısıdır.
Politikada, herşeyin birbirine karıştırıldığı bu dönemde,
demokrasi kavramı üzerinde tekrar durmak ve bu politik kavramı
masaya yatırarak tahlil etmek, bir zorunluluk olmuştur. Tekrar
soruyorum: Demokrasi nedir?
Grekçeden,
demokratia'dan gelen demokrasi, halk egemenliği olarak tanımlanıyor.
Demos, halk ve kratos'ta egemenlik oluyor. Tüm politik sorunların
çözümünde anahtar olarak gösterilen demokrasinin sözcük
anlamı budur.
Demokrasinin,
Grekçe olarak sözcük anlamı budur ama Eski Yunandan bugünlere
kadar demokrasi, tarihsel olarak ve sosyo-ekonomik yapılara göre
değişik anlamlar kazanmıştır. Sınıflarla birlikte oluşan
devlet ve yönetim biçimi olan demokrasi, hep ezenlerin, hep
iktidarı elinde bulunduranların demokrasisi olmuştur. Köleci
toplumda, köleci demokrasi. Feodal toplumda, feodal demokrasi.
Kapitalist toplumda, kapitalist demokrasidir. Bu sınıflı toplum
yapılarını incelediğimizde, hiç birisinde, demos artı kratos
yani halkın egenenliği olmamıştır. Bu toplumlarda, hep,
ezenlerin, sömürenlerin, özel mülk sahiplerinin ”demokrasisi”
oldu. Örnek olsun, köleci toplum: Köleler ve köle sahipleri.
Burada hakimiyet yalnızca köle sahiplerinin elindeydi.
Feodal
toplum: Büyük toprak sahipleri ve kendisine bağlı köylüler.
Burada egemenlik yine, büyük toprak sahiplerinin elindedir.
Feodalizmin
yıkılıp, yerini kapitalist sisteme terketmesiyle oluşan
demokrasi, gene burjuvazinin hakimiyet biçimi olmuştur. Bu da,
sermaye sahiplerinin ”diktatöryası” demek oluyor. Kapitalist
toplumun bu diktatöryası, biz ezilenlere, işçi sınıfı ve
müttefiki emekçi kitlelere, büyük bir demegoji ile, ”demokrasi”
diye, sunuluyor.
Peki,
anayasalarında yer alan demokratik haklar ne oluyor, diye
sorulabilir.
Doğrudur,
kapitalist / emperyalist ülkelerin anayasalarına baktığımızda,
kâğıt üzerinde yazılan, bazı demokratik hak ve özgürlüklere
dair maddeler vardır: Parti kurma özgürlüğü, grev, gösteri
yapma özgürlüğü, fikir özgürlüğü gibi. Tüm bu maddeler;
ülkede, emek – sermaye çelişkisi yükseldikçe ve sömürücü
düzenleri için bir tehlike ortamı yarattıkları görülürse,
sermaye sahipleri ve onları temsil eden yapı, hemen bu hakları
gasp eder, yok eder. Bu anlamda demokrasi, bir iç savaş hali
oluyor. Sınıfsal mücadele, emek – sermaye arasındaki uzlaşmaz
çelişkilere göre ”demokrasi” oyunu oynanıyor. Bu açıdan,
burjuva demokrasisi, her zaman, özel mülk sahipleri için bir
cennet, sömürülen emekçi cephesi için bir cehennem olmuştur.
Buraya
kadar çıkan noktalar vardır:
Bir:
Eski yunandan bugüne kadar ”genel demokrasi” yoktur. Demokrasi,
sınıflardan bağımsız, sınıfsal üstü bir yapı değildir.
İki:
Demokrasi, bir devlet durumudur. Kapitalist devletin demokrasisi,
diktatörlüktür.
Üç:
Demokrasi, ”azınlığın çoğunluğa tabi olması” değildir.
Demokrasi, özel mülk sahiplerinin, işçi sınıfı ve müttefiki
emekçilere karşı bir dikta yapısıdır.
Dört:
Demos artı kratos yani ”halk egemenliği” sınıflara geçişle
birlikte bitmiştir! Ne köleci toplumda, ne feodal ne de kapitalist
/ emperyalist toplumda ”halkın egemenliği” yoktur. Olmamıştır.
Beş:
Demokrasi, aynı zamanda, kavram olarak bitmiştir. Eğer bir sözcük,
önüne sıfat almadan, kullanıla-mıyorsa, bu sözcüğün bitişi
demek oluyor: İslami-demokrasi(!); Hiristiyan - demokrasi;
Orta-demokrasi; İleri-demokrasi...Tüm bu sıfatlar, demokrasi
kavramının bitişini gösteriyor.
Ben
de konuyu bitiriyorum ve sonuç var: Demokrasi, sınıflardan ayrı,
sınıfsal üstü bir yapı değildir. Demokrasi bir devlet
durumudur. Devlet sınıfsaldır. Devletin yani sınıfların olduğu
ülkelerde genel anlamda demokrasi olmaz ve hiç olmamıştır.
Demokrasi,
katılımdır. En büyük katılım, sosyalizmdir / komünizmdir.
Bunun ötesi demagojidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder