"Ergenekon"
zulmü unutulduktan sonra, çok zor olmayacağını anlıyoruz;
M.Balbay, T.Özkan, D.Perinçek, S.Yalçın çoktan kapı açtılar,
çoktan unuttular ve Erdoğan'ı sevmeye başladılar, Yüce Gök
beni aşklarından korusun, "laf ola" diyorum ve pek de
korkmuyorum.”
ӂok
yazık, cehepe ve mehepe ile akepe arasında ne fark var, fark
kalmamışsa seçim yoktur, araya girmiş oluyorum, ve devamla,
İhsanoğlu yalnızca, Erdoğan'ın "öfkesiz"olanı imiş,
Gülen bunu çıkarmış bunları sıralarken utanıyorum. Birbirine
bu kadar benzeyen bu iki adamın, Cumhuriyet söz konusu olduğunda,
sahnesiz bir trajedi'yi ve tiyatrosu açısından,pek tatsız ve çok
ağır bir fars'ı andıran günlükoyunlarına "seçim"
diyebiliyorlar; hiç seçim görmemişler. Peki "gittiii",
şimdi ne olacak, geride bıraktıklarından kurtulmak için otuz
yıla ihtiyaç var, bu kadar ciddiyetsizlik sadece ürkütücüdür...”
”Seçimlerin
sonundayız.
Devrimci
Durum'un başındayız.”
Yalçın
Küçük
Ara
rejime geçiyorum, demektir ki yazılarıma bir süre ara veriyorum.
Kısa, telgraf usulü, kaydetmek durumundayım ve başlıyorum. Bir,
Tayyip Bey seçilirse, ki büyük ihtimal, bir büyük devletin
Ankara Büyükelçiliği'nin yaptırdığı sondaja göre, bu
incelemeden on beş gün öncesi itibariyle, İhsanoğlu'nun yüzde
23 puanına mukabil Erdoğan yüzde 61 düzeyindedir, Ekmeleddin
Bey'i, büyükelçi yapabilir ve Kahire'ye uygundur, öyle tahmin
ediyorum. "Ergenekon" zulmü unutulduktan sonra, çok zor
olmayacağını anlıyoruz; M.Balbay, T.Özkan, D.Perinçek, S.Yalçın
çoktan kapı açtılar, çoktan unuttular ve Erdoğan'ı sevmeye
başladılar, Yüce Gök beni aşklarından korusun, "laf ola"
diyorum ve pek de korkmuyorum. İki, Erdoğan ile Gülen'in
barışmalarını bekliyorum; hem ortaklıktan ve hem de
zorlandıkları kavgadan, iki tarafda, ayrıca "Taraf"
Gazetesi, kârlı çıktılar; kucaklaşmak yararlarınadır ve
Erdoğan'ın sağlık sorunları dışında, bir engel görmüyorum.
Tabii böyle bir isteğim yok, maddeyi ve gelişimini görmeye
çalışıyorum. Ekmeleddin, Erdoğan'a, Gülen'in ikramıdır ve biz
"okuntu" da diyoruz; Sirkeci'den alınmış bir güzel kutu
Hacı Bekir'dir. Erdoğan'ın, seçimsiz Çankaya'ya çıkışını
sağlıyorlar, "theend of elections", haber vermiştim,
şimdi oynuyoruz. Lenin, bu hallerde, "yeni durum-yeni görevler"
yazıları çıkarıyordu; nerede, ben, "beni aşar", demek
zorundayım.
***
Mekteb-i
Mülkiye'de bizler birbirimizi daha çok sütunlu salonda görürdük,
sevinirdik, ancak sevinmediğimiz karşılaşmalarımız da oluyordu.
Bazı arkadaşlarımız, hızla yaklaşırlar, acıklı bir yüzle,
"çok sıkıştım,bir on liran var mı, hemen..."; hay
Allah, biz, daha acıklı, "yook, nerede,son iki buçuk..."
der demez, arkadaşımız, bize lütfeder, "ne yapiim, ver onu"
derdi. Birden kolay kurtulma sevincimizin esiri olurduk. Verirdik,
önceleri neden sevindiğini anlamazdık, sonra öğrendik, bu da bir
meslekmiş; bizi ucuz bir kurtuluş havasıyla sevindirirlermiş,
havadır, al-verişidir. İki buçuk lirayı hedef alırlarmış;biz
mi sütunlu ya da sütunsuz salonlarda yetiştik.Oyunlarla büyüdük,
ben mi, hep mahalle çocuğu kalmak istiyorum.
TUZAK
Güzel,
amma, Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Tansel Çölaşan'ın
hitabesine ise hiç sevinmedim, çok ucuz buldum; Temren, bana, Emin
Çölaşan'ın aynı hitabeyi, daha önce yazdığını haber
vermişti, görmüştüm, Tansel Hanımınki, kabak tadındadır.
Özüne göre, Çankaya'ya bir yobaz seçilirse, kurtulacakmışız;
biz sanki anaokulu öğrencileriyiz ve Emin'in sınıflarını ise
çoktan geçtik, şimdi her tarafımızda delik var, kurtulmak o
kadar kolay değildir. Yazık, Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkışını
önlemek ile, hiç bişi'den kurtulmayız; bu, kurtuluş
düşüncesiyle, hainane bir oyundur. "Tuzak" demek daha
uygun düşüyor; ne yazık, Çölaşan çifti düşüştedirler.
Peki, "olmasın" ve ben inanıyorum, Erdoğan'ı yokuşa
iten sara'sıdır, üstelik dört yıllık diploması yok; çıkarsa
mutlak iner, zaman gelir, zaman kısadır orada tutmaya. Büyük
araştırmacımız Soner Yalçın'ın henüz okumadığım kitapları
dahi yetmez; bir de bu nedenle , "olmasın" diyorum.
Çıkması akıllı insanın işine benzemiyor ve ben, üstelik, tek
başına çıkmamasının hiç bi-işe yaramayacağını da
ekliyorum. Bir de şunu, "devrimci durum", ilave ediyorum.
Çok
yazık, cehepe ve mehepe ile akepe arasında ne fark var, fark
kalmamışsa seçim yoktur, araya girmiş oluyorum, ve devamla,
İhsanoğlu yalnızca, Erdoğan'ın "öfkesiz"olanı imiş,
Gülen bunu çıkarmış bunları sıralarken utanıyorum. Birbirine
bu kadar benzeyen bu iki adamın, Cumhuriyet söz konusu olduğunda,
sahnesiz bir trajedi'yi ve tiyatrosu açısından,pek tatsız ve çok
ağır bir fars'ı andıran günlükoyunlarına "seçim"
diyebiliyorlar; hiç seçim görmemişler. Peki "gittiii",
şimdi ne olacak, geride bıraktıklarından kurtulmak için otuz
yıla ihtiyaç var, bu kadar ciddiyetsizlik sadece ürkütücüdür.
***
Peki
devrimci mi, hızlı hareket eden yaratıktır.
Otuz
yıllık işi, üç yıla sığdıran adam'dır.
***
Öncelikle
hız meselesidir ve Marx'ın çok güzel saptadığı üzere
karşı-devrim de devrim'dir. Şimdi ve günümüzde, devrimci ise,
karşı devrimi görendir. Bu da genç olandır.
Demek
oluyor, karşımızda pek çok monşer ve maşeri varlar. Bu tabiri
"monşer", özellikle ayakları havada olanlar ve işleri
çok basite alanlar için kullanıyoruz. Monşerler, çoklukla,
idiosyncratical'dirler ve akıllarında kıtlaşma ve beyinlerinde
kireçlenme teşhis edebiliyoruz. Aziz Nesin, ne kadar "ulusal"
idi, aptallaştık diyordu, "monşer oluyoruz" çok daha
uygundur. "Şekerim", aptallığın ilk aşaması
anlamındadırlar ve öfkesizdirler.
DEVRİMCİ
DURUM
Peki,
"devrimci durum"ne oluyor, tabiibir
tarafı,yönetememektir,ülkenin yönetilemediği mutlaktır. Peki,
Tansel Hanım,Danıştay'da çok yükseldi, idare hukuku biliyor mu
ve hiç sanmıyorum. Milletvekili Yalçın Akdoğan,
başbakanadanışman olamaz veolursa,Esas Teşkilat,pek özlediğimiz
arkadaşımız, Uğur Mumcu'nun pek çok kullandığı sözleriyle,
tebdil ve tağyir edilmiştir, demektirvebuna,kısaca "durum"
diyoruz.İlaveten, bir Erkan-ı Harbiye Reis-i Umumi'si, üniforması
sırtında, bir tazemezarayataraksure, "Fatiha",okuyamaz,
okursa,pekvahim"durum",hasıl olmuştur, artık
bilebiliyoruz. Ben haber veriyorum vebiraz idare hukuku çalışmalarını
tavsiye ediyorum.
KEMAL
PAŞA SİYASETİ
Bir
dedildir,geçmiş devrimleri, daha ciddi ve cesur ve gelecek
devrimleri dahatemkinli veşartlarını özenliyazıyoruz. Şöyle de
söyleyebilirim, Cumhuriyet Devrimi'nin, "Kemalist" de
tabir ediyoruz, askeri yanını, çok abartmamak gerektiğini
düşünüyordum, ancak, şimdilerde bu düşüncemi daha açıklıkla
yazmakta biryarargörüyorum. Buna mukabil, siyasal yanını,
adımları, Makyavelli anlamında,bilimsel planda, çok
yüksekbuluyorum. Kemal ve Kazım Paşalar'ın "oyunları"
dahiyane'dirler; bu açıdan da "dar kemalist"
arkadaşlarımdan çok ayrılıyorum; şöyle,İzmir Mahkemeleri'nin
bir çok bölümünü, bizim Silivri'de Özese Divanı misli "siyasi
mahkeme" sayıyorum.Kazım Karabekir de akıl arkadaşı İsmet
Paşa da kahramandırlar vekahramanlarımızı, boylarına
göre,ölçmeyi ise hiçsevmiyorum. Tekkahramanlı panteonu
isebizeyakışmamaktadırve bunu tekrarlamış oluyorum. Büyük
Kurtarıcı'nınher tarafı boş olmamalıdır, yeteri kadar
kahramanımız var. Çok kahramanlıyız ve çok mutluyuz.
***
Uzattığımın
farkındayım, son inceleme, böleriz; insan aklındakini görüyor.
Ben Cumhuriyet Devrimi'ni askeri açıdan kolay görüyordum,
aklımdadır, Büyük Fransız Devrimi'ne, budefaher açıdan "kolay"
dendiği zaman ilgisiz kalamıyorum. Alexisde Tocqueville,
"L'AncienRégime" çalışmasında, hem kolay olduğunu
ileri sürüyor ve hem de nedenini bulmaya çalışıyordu. Bu
kitaptan aldığım değerlendirme şudur; La Revolutions'estfaite en
1789, parcequ'elleetaitdéjaa demi faite, Büyük Devrim, 1789
yılında yapıldı, çünkü, zaten yarı yarıya yapılmıştıve
bunu çok düşündürücü buluyorum. Büyük Devrim'den
önce,DespotismeEclairé, Fransa,eşitlik ve merkezileşmealanlarında
çok ileri adımlar atmıştı ve Fransız Devrimi, bunları
sürdürmüştür. Ve bunu bir "aydınlık" sayıyorum.
RESTORASYONDAN
KARŞI DEVRİME
Büyüğüm,
öğretmenim ve pek sevgili arkadaşım Doğan Avcıoğlu, birlikte
pek çok hapisler yattığım ve hem birlikte mücadele ve hem de
karşı karşıya kavgalar ettiğim arkadaşım Doğu Perinçek,
Avcıoğlu'nun izinden, Demokrat Parti dönemini karşı devrim
saydılar, katılmadım ve ben kemalist cumhuriyet'in restorasyonu
olarakgörüyordum. Şimdi karşı devrimdeyiz ve12 Eylül 1980
tarihinde, en kabaca, en gerici veacımasızca, başlamıştır.
Eylülizm, karşıdevrimin, yarısından fazlasını yapmıştır ve
Erdoğan ve Gül ve diğerleri, Kenan Evren'in devamıdır. Şöylede
söyleyebiliyoruz, 12 Eylül 1980 tarihinde, Türk Ordusu, karşı
devrimci olmuştur. Şunu ekleyebilirim, Evren'den kalanlar, Evren'in
eksiğini tamamladılar.
***
Erdoğan'ın
Evren'i yargılaması ile Gülen'in de önüne, taksi şoförlerinin
koydukları isimle, Tekmeleddin'i sürmesi, aynı türden sahne
oyunlarıdırlar. Bunlara, karşı devrimi ,yerleştirme ve yayma
gölge oyunları olarak bakmak durumundayız. İsteyen tarih cilvesi
de diyebilir veEvren'i,bizim yargılayamamamız, tarihin bizebir
oyunudur; ancak hemen ekliyorum, bu kadar gecikmeden sonra, biz
Evren'i yormazdık. Çünkü biz, insanız, biz aydınız, biz
solcuyuz ve bizde kin ve nefret yoktur, meraklılara ve kendine güven
kaybına uğrayanlara haber veriyorum. Ayrıca en önemlisi,Erdoğan,
Evren'i meşrulaştırmıştır; yargılaması, kendi kendini
yargılaması anlamındadır. Ve biz bir taşla iki kuş vuruyoruz.
SEÇİM
DEĞİL DARBE
Bir,
3 Kasım 2002 tarihine, "seçim değil darbe" dedim ve
anındadır.İki,erken seçimintetikçileri, Kemal Derviş ile Devlet
Bahçeli oldular, Bahçeli Partisi'ndenve Derviş, başbakanı
Ecevit'ten habersiz tetiği çektiler. Üç, kirli işler prensi
Derviş, Başbakanı Ecevit'ten uzaktı ve şimdi Kılıçdaroğlu'nun
yanındadır ve Ekmeleddin işinde bir kurye rolündedir. Dört,
Akepe'ye bile bile iktidar veren bu sözde seçimin praeter'i, saray
muhafızı, o zamanki Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu ve
yardımcısı Aydın Doğan'ın adamı Sedat Ergin'diler. Beş, Üç
Kasım'da uçağa binip, karşı devrim'in halkla ilişkilerini,
pi-ar, yapmak üzere Washington'a giden, Kıvrıkoğlu'nun halefi
Erkan-ı Harbiye Reis-i Umumisi Hilmi Özkök oldular. Altı;
Kıvrıkoğlu son anda, Özkök'ü, "mürteci" tavsifedip
haber verdiler; bu haberin, bilenlerimi bilmeyenlerimimuhatap
aldığını, kendince övdüğünü mü yerdiğini mi, ben
bilmiyorum. Bildiğim, Derviş, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, yaşları
imkan veriyor, aynı işi yapıyorlar. Akepe'de stepne ve Tayyip
Bey'de saray muhafızları arasındadırlar.
AKEPE’YE
TUTSAK
Bir,
Bahçeli, 2002 Erken seçimin tetikçisidir. İki, Gül'ü,
türbanıyla birlikte, Çankaya'ya çıkaran adamdır. Üç,
Milletvekili Halaçoğlu, profesör verektör yardımcıydı,
Erdoğan'ın cumhurbaşkanı şartlarından yoksun olduğunu
açıklamış, dört yıllık yüksek okul diploması olmadığını,
inandırıcı bir şekilde ilan etmişti. Bahçeli, dilini kesti ve
güya yüksek seçim kurulu'na başvurdu, başvuru, Çölaşan Ailesi
düzeyindedir, bon pourkindergarten, diyoruz. Dört, Bahçeli Devlet,
akepe'ye tutsaktır. Beş, başvurusu, Erdoğan lehine bir sahnedir
ve zekası ancak buna imkan vermektedir.
SEÇİMLERE
GİRMEYEN PARTİ
Bir,
cehepe, 2007 seçimlerine girmedi, "seçimden kaçtı"
demek istiyorum. Bunu zamanında televizyonlarda ve şiddetle ilan
etmiş haldeyim. O sıradaki lideri tutsaktı, yazmış bulunuyorum.
İki, Karabulut Kemal'in başında olduğu cehepe, 2010
Referandum'una uğramadı ve oy vermedi. Üç, Karabulut,hiç bir
seçime cehepeliler'i sokmadı; akepe'nin hükümette olduğu zaman
kesitinde, cehepe'nin bihakkın katıldığı hiç bir seçim
olmamıştır. Dört, "seçimlerin sonu", hem teorik ve hem
de ampirik bir durumdur. Beş, Barış Yarkadaş, şu anda cehepe'nin
büyük teorisyeni ve sözcüsü olarak görünüyor ve a)
anı-kitabında, Erdoğan'ın saralı olduğunu ilk yazanlardan
birisiolmuştu, ben çok kullanmış haldeyim. b) Yarkadaş'ın o
zaman da "Gerçek Gündem" adında birhaber sitesi vardı,
Erdoğan'ın dört yıllık bir yüksek tahsili olmadığının
kanıtları, bu sitede çoktur. Altı, Karabulut,Erdoğan'ın
cumhurbaşkanı seçimine girmek için yasal şartlara sahip
olmadığını bilen ademdir. Yedi, Karabulut, cehepe'ye sokulmuş
bir gerici-görevlidir. Sekiz, Karabulut Kemal ve çatısı,
Gülen'in,Tayyip Erdoğan'a hediyesidirler.
Seçimlerin
sonundayız.
Devrimci
Durum'un başındayız.
---------------
Kaynak: Oda Tv