Kutbettin Özer
2013 yılı çok acı günler geçirmemize rağmen diğer geçmiş yıllara nazaran
daha iyi geçtiğinin kanaatindeyim. En başta AKP ve PKK’nın başlattığı ‘’Barış
süreci’’ deklere edildiği
zaman insan katliamı azaldı ki, bu konuda memnunum.
1923 Atatürk cumhuriyeti
demokrasi anlayışı kendisinden olmayan bütün iradelere karşı geldi. Kimi idam
sehpalarında asıldı, kimleri de kurşun hedefine geldi. Atatürk düşüncesinde
olanlar sadece Atatürk’ün kahramanlığını Tek çizgiden analiz ederek hareket
edildi. Türkçülük adına sunduğu demokrasi kavramı sadece tek yönlü, tek
diktatör, tek ideoloji ve tek ırkçılık ilkelerin üzerinde inatça asılı kaldı.
Türk sol hareketi bu ırkçı ilkelli ideolojiye hiş eleştirmediler. Sadece
Sosyalist veya Komünist ideoloji ekseninde dolaşıp durdular. Ben deniz sağcı ve
solcuların sokak mitinglerine hiç hemfikir olmadım. Vurmak, kırmak ve
dağıtmakla bir şeyin getiremeyeceğine de inandım. Dünya ülkelerinde bu tür
eylemlere kesinlikle karşı geldim ve mitinglerde konuşmacı olarak sahneye
çıktığımda; Beyler, bu özgür ve barış mitingine zarar vermeden amaçlarını
sonuçlandırmaya çalışınız, gibi talepte bulunmuşumdur.
Adnan Menderes CHP’den ayrı
bir parti kurmasında başarılı olmasından sonra, CHP’de aniden kopmalar başladı
ve DP güçlendi ve kısmen iktidarı ele geçirdi, CHP o zaman askeri gücü arkasına
alarak diktatörlüğüne devam etti. Kürtlerin haklı taleplerine karşı acımasız
savaş açtı ve katliam yapılırken, Kemalistler tarafından alkışlandı. 1925’te
Şeyh Said’in önderliğinde Kürt talebi gündeme geldiğinde Kürtlere karşı
‘’İdam sehpaları hazırlandı ve ‘’tüm Kürtler karşı hedef’’ alındı. Birçokları
kurşunlanarak toplu halde çukurlara gömüldü. Genellikle Kürt aktörleri ve ileri
gelen şahsiyetleri meçhul yollarla kaybedildi. Kürt örgütlerin liderlerini göz
kırpmadan öldürüp yok etti. Dersim bölge lideri ve kahramanı olan Seyid Rıza’yı
kalleşçe idam ettiler. 1937–1938 yıllarında Atatürk’ün manevi kızı
(Ermeni) Dersim’i hava top mermileriyle yağmura tutularak binlerce insanların
canlarına kıydı. Alevilerin yoğun olduğu bölgelerde, Türk devleti Alevi ve
Suni arasına nifak sokarak yıllarca düşman olma kinini yıllarca devam
ettirdi. Kürtlerin arasına nifak tohumunu eken Türk devleti ‘’Böl ve Yönet’’
politikasını uygularken Kürtlerin birliğini engelledi. Türkleştirilmek için
T.C. devleti bütün araç ve gereçlerini kullanarak Kürtlerin birliğini yendi.
Hâkim devlet ve iktidar
güç, istiklal Mahkemesini kurdular ve istediklerinin gözlerini oydular,
istediklerini idam sehpalarında astılar. Bu barbarlıklara, bu canice insan
kıyımına övgücü nitelikte Kahraman Kemalist devleti adı verildi. Bugünkü CHP
hala aynı kalıpta insanları etrafına toplamış ve aynı egemenliğe hâkim olmak
istiyor.
27 Mayıs
darbecileri başbakan’ı, arkadaşlarını ve destekleyenlerini astılar. O dönemde
Yassıada, yargının alameti ile farikası oldu.
28 Şubat darbesi Koalisyon
Hükümetini altüst etti ve birçok kurumlarda çıkışlar, terfileler oldu. İçinde
yuvalanan JİTEM ve TİM dışında Balyoz ve Ergenekon yasa dışı terörist
örgüt ve katliam yapan kuruluşlar Kürtleri yok etmek için harekete geçti. Başta
PKK silahlı hareketi ve Kürt kuruluşları bu amansız devletin derin devletine
karşı kendini savundu ve savunmayı kazandı. Bu ‘’Paralel derin devlet’’
içinde Fetullah Gülen Camiası ve başka İslami kuruluşlar da devletin
bütün kurumlarında yer alarak dinlenme cihazlarına kadar önemli stratejik odak
noktalarını kontrol ediyorlardı. Bu arada bütün Kürt aktörleri ve Şahsiyetleri
topun-kurşunun hedefinde ölümle karşı karşıya geldiler. Hala devam etmekteler.
Elindeki silaha ‘’BORU’’ diyen genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ kendi
döneminde bu paraleldeki derin devlet kuruluşlarını daha da hızlandırdı. R.
Tayip Erdoğan Anti Kemalist bir AKP lideri ve devlet Başkanıdır. Bu adamın her
ne kadar sekterliği olumsuz görünüyorsa da Türk Ordusu’nun diktatörlük belini
kırdı ve içten devrim yaparak içeri tıktı ve sorguladı. Muhalefet olan Parti
CHP bütün asker tutuklara avukatlık yapacağını ilan etti, en başta Deniz
Baykal. Genel Kurmayların içeri tıkamasıyla bu yasadışı faaliyetlerin
durduramadığının farkında olan Erdoğan hala korku içinde kıvranıyor. 17 Aralık
2013 soyguncuların kaçırdıkları paraları sadece Ayakkabı kutularında saklanmadı
Dalaman gibi Belediye bahçelerinde de gömülü paralar silahlara yastık yaparak saklanıyor.
Devletin içindeki ‘’Paralel Aktifleler’’ Fetullah Gülen Camiasına her
gün ‘’Rapor’’ vermekteler. Aslına bakacak olursak Erdoğan kendi ayağının
kayacağından korktuğu gibi, Fetullah Gülen de kendi kurduğu Camiasından
uzaklaştıracağından korkuyor.
12 Mart
darbesinde de annelerin gözyaşları dinmedi. Vurdular, kırdılar, astılar ve
sürgün edildiler.
12 Eylül 1980 Askeri
darbenin amacı: Kemalist ideoloji yok olmaya yüz tutacaktı. Bu sebeplerden
dolayı demokrat ve devrimci hareketlere karşı eşi ve enderi görülmemiş faşist
darbe boyunu gösterdi. Binlerce insanlar yerinden yurdundan göç ettirildi,
binlerce insanlar sakat bırakıldı, binlerce insanlar kurşuna dizildi. Binlerce
Mamak ve Diyarbakır (Amed) de işkence hanelerinde insafsızca ölüme terk edildi.
Anti demokratik Kemalist Üniter Sistem, “Yargı” ve “Yargının üstünlüğü” algısında
“askeri vesayetin uzantısı” devam ederek uygar, çağdaş ve medeni bir
sistemden ırak bırakıldı. Adalet Mülkün Temelidir derken, Mülkün
temeline dorudan doğruya tecavüz etmiştir. Halkın iradesine bağlıyız
lafazanlığının edebiyatını yaparken demokrasi için başkaldıran ve söz sahibi
olmak isteyenlere karşı da Adalet binası altında yargı ve yargıçlarını ona göre
seferber ederek anti-hak ve hukukunu hazırlatmıştır. Ki, günümüze dek devam
eden Sosyal adaleti, hak ve hukuk üstünlüğünün temel perspektiflerini bu
amaçlarla kendisinden olmayanlara karşı ceza ve idam-müebbet kanunlarını
çıkartmışlardır.
T.C devletinin yapısında
hiçbir zaman yargı bağımsız olmamıştır. AK Parti iktidarında bu yargı demokrasi
yerini bulamamıştır. AKP’de yargı ne tarafsızlık ve bağımsızlık esnekliğini
kendi gündemine göre hukukunu uyguluyor, yani işine, yararına olan temelsiz
hukuku uygulamaya çalışıyor. Objekte ve sübjekte görülen ve görülmeyen
kılavuz AKP iktidarı da bir İslami diktatördür kanıtlayabiliriz.
Aynadan bakacak olursak. 11
yıllık AKP devlet ve iktidarı, diğer geçmiş Kemalist rejimlere göre çok
farklılıkları görmek de mümkündür. AKP, Sosyal görünümde Yargı’ların vesayet
alanlarını daraltmak ve kurtarmak çabaları açısında endişeleri var. AKP her ne
kadar tek başına iktidara gelmiş ise de içinde bulunan Kemalist ve hizipçileri
iktidarın ayakta durması için göremezlik yaparak idare etmeye çalışmıştır.
AKP’nin gövdesinde olan kurd besleniyordu, kemirilen gövde 17 Aralık’a denk
geldi. Erdoğan’ı endişe eden faktörlerden biri de bu basiretlerin hakkında
gelemediğidir. 17 Aralık 2013 tarihli darbe damgası, Erdoğan’ın başlattığı
birçok açılımları da yok edebilir. Savcılar, yargıçlar, Yargıtay, Danıştay ve
HSYK T.C Anaya kavramlarıyla iç içe kenetlenen bir organdır ve birbirlerini
bütünler, sadece işlediği hükümler birbirlerinden farklıdır. 1980 Eylül
darbesinin Anayasa hala değişime uğramamışsa demek ki uygulanan Yasa hala İstiklal
Mahkemelerin ‘’Yargı’’ yapılanması vardır. Devletin başındaki liderlerin
zihniyeti değişmediği müddetçe, İstiklal Mahkemeleri devam edecektir ve
iktidar, muhalefet ve halkların kavgası iç içe kavgaları devam edip huzursuz
olacaklardır.
AKP’nin iktidara geldiği
döneme kadar devam etti. AKP 17 Aralık soyguncularını ilk evvela temizlemeli,
daha binlerce Ayakkabı kutularında paraların saklı olduğunu bilmeli, görev
verdiği ve tayin ettiği şirket hangisi ise onları çok iyi kurcalamalı ve
onların yakasını bırakmamalı, tutukladığı kişileri ve yerinde sürgün ettiği
memurlarını gözetiminde tutmalı, devletin bir Savcısı neden Bildiri Dağıtığına
dair araştırmalı ve nedenini doğru dürüstçe kamuoyuna kıvırtmadan açıklamalı,
geçmişte kalan bütün ‘’Demokrasi Açılım’’larını tekrar gündeme
getirmeli, Kürt sorununu en önemli bir sorun olduğunun üzerine basarak cesur
bir şekilde dile getirmelidir.
Fetullah Gülen ile AKP
çelişkileri karınca güreşine benziyor, değirmen taşını döndürmek için ikisi de
aynı suyu kullandığının farkındalar ama Cemaat ile AK Partisi paylaşamadığı
akarsu maddiyatın kaynağıdır. İki tarafın uzlaşamadığı temel, henüz gizli saklı
kalıyor. Beddua ve dua eden sahtekârcılar yarın yine birleşirler, yeter
ki bizler bunlara alet olmayalım.
Erdoğan’a bir uyarı,
Erdoğan milliyetçiliğe karşı sözcükler kullanırken tek ırkçılık ilkelerinden de
hiç taviz vermiyor. Her konuşmasında vurguladığı; tek ulus, tek bayrak, tek
toprak, tek Üniter Sistem diyor. Şaşırtıcı; MHP ve CHP de aynı ilkeleri
savunuyor, yani muhalefetinden ne farkı var? Türk devletinde Ulus-Devletin
anlamı demokratik hakların verilmesi demektir. Türk devleti Adalet ve sosyal
hukuka göre, Ulus-Devlet değildir. Avrupa devlet kuruluşları; Ulus-Devlet-tir
her azınlık milliyetlerin, her din ve mezheplerin, inançlarına göre saygı ve
yardımcı oluyor.
Sevgi ve Saygılarımla.
Kutbettin Özer
Gazeteci ve
Yazar
Web site: Kurdistana Bakur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder