Ahmet
Haşim
Ahmet
Haşim’den Halide Edip’e;
Der Zor’da Ermeniler Ölürken Ne Yaptınız?
Geçenlerde Vakit gazetesiyle bir makale neşretmiştiniz. Bir zamandan beri âdet olduğu üzere merhametten, insaniyetten bahseden bir makale, okuyanlar içinde bu günün vekâyi'ini, dünün vekâyi'i ile kıyas ettikten sonra hayatın eşkâlini sıralayan ve böylece, yapılan bir işten, söylenen bir sözden umumi bir mana çıkarmakla meşgul kimseler bulunabileceğini hatırlamadınız mı? Karşınızda mazinin günlerine doğru feci aynalar tutan hafızayı unutmuş görünüyorsunuz. Vakit'teki makalenizde, Ermeni kıtâlinden bahsediyorsunuz.
Ve
ağır, vakur, itabkâr [azarlar] bir sesle bir kürsünün
bâlâsından bu işin şenâ'atini ilan ediyorsunuz. Ne iyi! Bu
halinizle bir kanlı ovanın ufku üzerinde yükselen beyaz
şefkate ne kadar benzeyecektiniz, eğer bu sesiniz bütün seslerin
sustuğu ve insan boğazlarından akan son kırmızı ırmakların
gâib olmak üzere topraklara doğru koşup gittiği sırada, bugün
gibi işitilmiş olaydı! Fakat siz, o sırada başka bir
mezbahayı seyre gitmiştiniz.
Paşanız
sizi dumanlı ve parıltılı otomobillerle Neron eğlencesini seyri
için, Suriye'ye davet etmişti. O zaman ben Konya'da idim. Sizi,
hemşehrilerinizi, maiyetinizi ve sırmalı genç
mihmandarlarınızı [gazete okunamıyor] orada tesadüf
etmiştim. Ve hatta bir Afrika'ya giden misyonerler gibi gururlu
ve bir düğüne gidenler gibi süslüydünüz ve neşeliydiniz.
Filhakika, öldürülecek akıllı insanların kafasına bir tehlike
hissetmeden ve titremeden girilmez. Fakat siz biliyordunuz
ki, niçün tehlikelerin eli ve ayağı sımsıkı bağlattırılmış
ve ürkmemeniz için (çünkü Paşa Galant'tır, çünkü siz
kadınsınız) masum yüzlerin ızdırabını cebren tebessüme
kalb edilmiştir.
O
sırada Suriye'de insanlar öldürülüyordu. Paşa'nın askerleri,
insanları bağlıyor, mahkemeleri bunları mahkûm ediyor ve
cellatları bunları asıyor, genç kâtipleri altın kalemlerle
vekâyi'i kasideler hâline koyuyor ve Paşa, memnun, mağrur,
maktullerin yetimlerine verdirdiği
ziyafetlerde sarhoş olup sakalı içinde sızarak hülyalarını
kızıl gözlerle dumanlar içinde seyre dalıyordu.
Siz
o zaman orada ne yapıyordunuz? Demişlerdi ki, birlikte götürdüğünüz
bir alaya
çoluk çocukla siz Suriye'yi……
ye gitmiştiniz biz
buna gülmüştük. Mamafih Paşa'dan sonra bir gün bile
duramayarak aynı maiyetinizle oralardan firarınız, almış
olduğunuz vazifenin pek insani bir şey olduğuna sizin
inanmadığınıza bir delildir. Hanımefendi, Paşa Türklüğü
bir Molok [Moloch] gibi insan cesetleriyle beslerken sizi yardıma
çağırmıştı, istiyordum ki masum bir ırk namına diğer masum
bir ırk üzerinde yaktığı bu ateşler sönmeden,
anlaşdıklarının gözü, onları seyrederek bir dakika için
parlasın. Oraya gittiniz ve isyan ile dönecek yerde veyahut o kâtil
eli tutup bugünkü sesinizle onu tevkif edecek yerde, durdunuz ve
bir ümidin tulû'unu [doğuşunu] seyreder gibi o kanlı gurûbları
bir sene seyrettiniz.
Ermenilere
dair yazdıklarınızın ve yazacaklarınızın bir kıymeti
olmak için Suriye'de Arapların öldürüldüğü günlerde
Suriyeli annelerin, hemşirelerin, zevce ve ma'şûkaların gizlice
altında ağladıkları nâmütena-hi damlara nazır, mutantan otel
teraselerinde, yeşil portakal yaprakları kokan Suriye gecelerinde,
sizin gülmemiş olmanız lazım gelirdi. Vakit'teki makalenize
nazaran bir çift beyaz melek kanadına pek hevâhişger olduğunuz
anlaşılıyor. Fakat istikbâlin muhayyilesi size mavi bir
gecesinde, içinde insan kemiklerinin kaynadığı bir kazanı
karıştırmakla meşgul sakallı bir sihirbaz ile birlikte göstermez
ise, size ne mutlu, hanımefendi geçen dört senenin işleri hesap
edilirken sizi maalesef Vakit namına söz söylemekten men eden
hayatınızda bir Suriye var. Bir Suriye ki, rakkaselerini ve
şampanyalarının lezzetini Cibali imamının oğlu hâlâ
unutamıyor.
Ahmed
Hâşim.Yeni İstanbul, 9 Teşrin-i Sani [Kasım] 1334/1918, s. 4,
No: 4
Kaynak: Arsen Yarman, ERMENİ ETIBBA CEMİYETİ (1912-1922)
Osmanlı’da Tıptan Siyasete bir Kurum, Tarih Vakfı, 2014 s 279-280
Haberi ileten: Sait Çetinoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder