Yorgos
Katsanos
Yasaklı Meslekler Hakkındaki Kanun ve 1964 Yılında Türkiye’de
Bu Kanunun Ele Alınış Biçimleri...
1964 yılında Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan Yunan uyruklu
Rum nüfus üç kategoriden oluşmaktaydı: 1) 1964 Mart- Eylül
ayları arasında İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması
feshedilme süreciyle birlikte ‘ulusal güvenlik’ bahanesiyle
sınırdışı edilenler (‘apelaseis’) 2) 6 Nisan 1964 yılında
tek taraflı olarak Vize Anlaşması’nın (1955) iptal edilmesinden
dolayı yurt dışından Türkiye’ye geri dönemeyenler (‘bloke’
olanlar) 3) ve en kalabalık grup olan Eylül 1964 yılından
itibaren ‘vesika güncellemeyenler’ (‘eksanagasthendes’). Bu
üç kategorinin de Türkiye’den ayrılış süreci birbiriyle
ilişkilidir. Bu süreci ciddi bir şekilde etkileyen ve
şekillendiren bir faktör de 2007 sayılı ve 1932 tarihli
“Türkiye’de Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve
Hizmetler Hakkında Kanun”dur. Bu tebliğde 1964 yılında Yunan
uyruklu Rum nüfusun Türkiye’den ayrılma ve sınırdışı edilme
süreçleri 2007 sayılı kanuna referansla ele alınacaktır. Bu
bağlamda, 2007 sayılı kanunun çerçevesinde Türkiye’de Rum
azınlığa karşı alınan önlemlere odaklanılacak, bu kanunun
sınır dışı edilmeler döneminin öncesinde ve esnasında devlet
tarafından nasıl araçsallaştırıldığı ve kanunun ne tür
sonuçlara yol açtığı gösterilmeye çalışılacaktır. 2007
sayılı kanunun 1960’lardaki sınır dışı edilmelerle
bağlantısı hakkındaki çalışmalar oldukça sınırlı olduğu
için, bu tebliğin bu alana dönük mütevazı bir adım olduğunu
düşünüyorum.
Bu tebliğ, halen devam etmekte olan “1964-66
yıllarında İstanbul’da Yunan Uyrukluların Sınır Dışı
Edilmelerinin Nedenleri ve Rum Cemaati’ne Etkileri” başlıklı
doktora tez çalışmama dayanmaktadır. Çalışmamın kaynaklarını
ağırlıklı olarak Yunan Dışişleri Bakanlığı’ndan edindiğim
belgeler oluşturmaktadır. (Arşivin
olumsuz yanlarından biri alınan önlemlerin diğer gayrimüslim
kesimleri ne derecede etkilemiş olduğu konusunda veri
sunmamasıdır). Ayrıca o dönemde
Türkiye’den gönderilen Rumlarla ve onların yakınlarıyla
yaptığım mülakatlardan ve dönemin Yunan ve Türk basınından da
faydalandım.
Geçen sene Atina’da sınır dışı edilmeler üzerine bir
konferans düzenlenmişti. Konferansın girişinde 17 yaşındayken
sınır dışı edilen İrini’nin düzenlediği çok güzel bir
sergi vardı. Sergisinde, kendi elleriyle yaptığı kuklalarla, bir
zamanlar İstanbullu Rumlara yasaklanmış olan mesleklerin
icracılarını sergiliyordu: Terzi, ayakkabıcı, berber, sütçü,
yoğurtçu gibi. Neden genç yaşta sürgün edilmiş bir Rum’un
aklında böyle bir konu vardı ki?
1960’larda görevde bulunan Yunan konsolos
Hrysanthopoulos, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı ile yaptığı
yazışmalarda, döneme ilişkin zengin veriler sunmaktadır. 21
Aralık 1964 tarihinde Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’na
sunduğu genel değerlendirme raporunda1,
süreci kronolojik bir biçimde sunarak 20’lerden itibaren Rum
azınlığa karşı ne tür önlemler alındığını anlatmaktadır.
Hrysanthopoulos, yazdığı raporda, Türkiye Cumhuriyeti’nin
olayları resmi Türkleştirmek politikası çerçevesinde ele
aldığını, 60’larda Rumlar aleyhine meydan gelen gelişmelerin
27 Mayıs 1960 tarihli darbeden kaynaklandığını, dolayısıyla
Kıbrıs’taki olayların bu sürecin ana nedeni olmadığını
iddia ediyordu2.
Raporda, 1960 ile 1963 Aralık ayına kadar Rum azınlığı aleyhine
çeşitli düzenlemeler yapıldığını görüyoruz. Bunları iki
raporda dile getirildiği gibi şöyle sıralanabilir: 1962 yılında,
1963-64 eğitim yılı için, azınlık okullarının müdür
yardımcılarının Türk olması kararı alındı ve bu yeni müdür
yardımcıları okul müdürlerine kıyasla daha güçlü bir
pozisyon edindiler, ayrıca, Rum okulları müfettişler tarafından
sıkı denetim altına alındı. Bahsedilen önlemlerle beraber,
Yunan uyrukluların sınır dışı edilme dönemine kadar merkez
heyetlerinin ortadan kaldırılması, Patrikhaneye ait Derkon
metropolitinin, Kurtuluş’ta Rum okulunun ve Rum Yetimhanesi’in
inşa edilmesine izin verilmemesi aynı kefeye konulabilir3.
Bu rapordan hareketle Aralık 1963 tarihinden sonra Kıbrıs’ta
Yunan ve Türk milliyetçiliğinin çatışmasının zamanlamasının
İstanbul’daki Rumlar üzerinde yarattığı etkinin çok büyük
olduğunu ve bu çatışmanın Yunan uyruklu Rumların sınır dışı
edilmelerine yol açtığını söyleyebiliriz.
2007 sayılı kanun tam da bu dönemde devreye
girecekti. 1930’lu yıllarda emek piyasasını Türkleştirmek4
amacıyla uygulanılmış 2007 sayılı kanuna göre üretim ve
hizmet sektörüne bağlı yaklaşık 20 meslek yabancılara men
ediliyordu (tablo 1)5.
1920’lerden 1930’lara kadar çeşitli kanunlarla Rum cemaati ve
özel olarak Yunan uyruklular hukuki ve ticari alanlarda birtakım
haklarını kaybetmişlerdi ve 2007 sayılı kanun tüm bunların bir
simgesiydi. Bu kanun, aynı zamanda halkçılık
çerçevesinde ve Kemalist elitler tarafından sürdürülen
‘sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış millet’ söyleminden
‘milliyetçi Türk işçisi/vatandaşı’ söylemine geçişi de
simgeleyen bir kanundu6.
Türkiye-Yunanistan arasındaki müzakerelerin
sonucunda, Yunan uyruklulara yasaklanan bu 20 meslekte patron
pozisyonunda olanlar 2007 sayılı kanundan muaf oldular. Yani, Yunan
uyruklu bir terzi, kendi dükkânında Yunan uyruklu bir işçi
çalıştırmadığı sürece 2007 sayılı kanunundan
etkilenmiyordu. Yunan belgelerine göre bu vaziyet, ihlal edilmeden
28 sene boyunca geçerliliğini korudu7.
Buradan hareketle o dönemde ağırlıklı olarak gayrimüslimlerin
alt sınıflarının ağır bir darbe aldığını söyleyebiliriz.
İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet
Genel Müdürlüğü, 1961 anayasasının yürürlüğe girmesinden
iki ay sonra Eylül 1961 tarihinde bir emir çıkartacaktı
(41127/6837-112331 sayılı emir)8.
1930’ların ortasına doğru uygulanılmış olan 2007 sayılı
kanunu yeniden işleyişe sokarak, yasadışı çalışan yabancı
uyrukluların bulunmasını ve mahkeme yoluyla cezalandırmasını
isteyecekti. Ayrıca, 2007 sayılı kanunu ihlal edenlerin oturma
izni güncellenmeyecek ve bu kişiler sınır dışı edileceklerdi.
Emniyet Müdürlüğü, halihazırda 2007 sayılı kanun tarafından
yasaklanmış olan mesleklere yenilerinin eklenmesini öneriyordu.
1961 Ekim ayında kurulan hükümetin bu emri
dikkate almadığını söyleyen Hrysantopoulos, bu önlemin yaygın
ölçüde uygulanmadığını ekliyor. Yine de bu dönemde
gerçekleşen çarpıcı bir olay şuydu: Yunan uyruklu üç papaz
kendi mesleklerini icra etmekten men edildi ve mahkemeye verildiler9.
Türkiye bu kararını Lozan Anlaşması’na dayandırıyordu.
Yunanistan, Türkiye’nin Lozan’la ilgili yorumuna itiraz
etmemekle birlikte, bu kararın İkamet, Ticaret ve Seyrisefain
Anlaşması’nın feshi anlamına geldiğini iddia ediyordu.
1962-63 eğitim döneminin bittiği günlerde,
ikinci Kıbrıs krizi başlamadan evvel, İstanbul’daki Rum
okullarında çalışan 9 Yunan uyruklu Rum öğretmen işten
çıkarıldı. Türkiye, bu 9 öğretmenin işten çıkarılmasını
şu şekilde meşrulaştırdı: 1951 tarihinde Yunanistan-Türkiye
arasında imzalanan Kültür Anlaşması’na göre Batı Trakya’da
bulunan 35 Türk öğretmene karşılık, İstanbul’da da 35 Yunan
öğretmen bulunuyordu. Ancak Türkiye, bu 9 Yunan uyruklu öğretmenin
de bu anlaşma kriterlerine dahil olduğunu söylüyordu ve Batı
Trakya’daki Türk öğretmenlerin kontenjanının da İstanbul’da
olduğu gibi, 35 kişiden 44 kişiye çıkması gerektiğini
vurguluyordu. Ancak Yunanistan, bu 9 öğretmenin İstanbul’da
doğduklarını hatırlatarak anlaşma kapsamında olmadıkları
iddiasıyla tepki gösterdi10.
Müzakerelerin sonucunda olumlu bir gelişme olmadı ve öğretmenler
işten çıkarıldı. Sınır dışı edilmeler döneminde bu 9
öğretmenden üçünün ismi Nisan ayındaki listelerde geçiyordu.
İstanbul’daki Başkonsolos Hrysanthopulos’un bu olay hakkındaki
yorumu dikkat çekicidir: ‘Bu kararın sonucunda gayri resmi olarak
ve sessizce Yunan uyruklu Rumlara yasaklanan meslekler arasına bir
yenisi daha eklenmiş oldu11.’
Ağustos 1963’te Kıbrıs yüzünden Türk-
Yunan ilişkilerinin gerilmesi Yunan uyruklu Rumları ve özel olarak
2007 sayılı kanuna konu olan meslekleri icra eden patronları
etkilemeye başladı. Örneğin, polis memurları, 1935 yılında
2007 sayılı kanundan muaf tutulan 35 terzihane ve 64 ayakkabıcı
dükkânı sahiplerini ziyaret edip, İçişleri Bakanlığı’nın
tebliğ ettiği metni okuyarak, mesleklerinin 2007 sayılı kanuna
aykırı olduğunu ve dükkânlarının kapatılması gerektiğini
bildirdiler12.
İşyeri mülkiyetlerinin ise bir sene içerisinde Türk vatandaşına
devredilmesi gerekiyordu.
2007 sayılı kanuna tabi Yunan uyruklu Rum
patronlara polislerin ilettiği tebligatlara ilişkin olarak
yürütülen müzakere bir sonuca varmadı. Şubat 1964’e kadar
terzilere ve ayakkabıcılara dükkânlarını kapatma yönünde
kararlar gelmeye devam etti. Özellikle Ocak ve Şubat 1964 arasında
bu önlemin istinasız olarak ve yoğun bir şekilde uygulandığı
görülüyordu. Örneğin Şubat ayında, üç fabrikaya sahip
Zafranas adlı bir iş adamı birkaç saat içinde sınır dışı
edilerek işyerlerine el konuldu13.
Yunanistan, Türkiye devleti kurulduktan sonra
Patrikhanenin İstanbul’da kalması için İstanbul Rumlarına
yönelik belli bir politika yürütüyordu. Patrikhanenin altında
bir cemaat olmalıydı. O yüzden de bir konsoloslukla Dışişleri
Bakanlığı arasındaki bir telgrafta, 2007 sayılı kanunun
çerçevesinde zarar gören Yunan uyruklu Rumlara 100 bin lira
verildiği belirtiliyor14.
Ancak, bu önlem onlara sadece biraz daha vakit kazandıracaktı ve
ayrıca vurgulamam gerekir ki, yaptığım mülakatlarda bu miktarın
verildiği doğrulanmadı.
İkamet Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması’nın 16 Mart tarihinde
tek taraflı olarak Türkiye tarafından iptal edildiği ilan
edilince tüm Yunan uyruklu Rumların ortada kaldığını
söyleyebiliriz. Walter Benjamin’e bir atıf yapacak olursak,
Kıbrıs “acil vaziyet”i vesilesiyle, Rumların hayatında,
‘”istisnalar” her anlamda “kural”a dönüştü.
Her ne kadar başka bir çalışmanın konusu olsa
da, şunu da söyleyebiliriz: Kıbrıs konusuyla alakalı olarak,
1960 darbesinin hemen ardından ister hükümet temsilcilerinin
demeçleriyle ister basın yoluyla olsun “Batı emperyalizmine ve
Yunan emperyalizmine” karşı söylemler ve 1950’lerde olduğu
gibi ‘antikomünizm’ retoriği 1960-1963 arasında İstanbullu
Rumlarla ilgili olarak kullanılan söylemleri şekillendirdi. Rıdvan
Akar ve Hülya Demir’in çalışmasından bildiğimiz üzere, Ocak
1964 tarihinden sonra basının Türk halkını kışkırttığı
aşikâr. Örneğin, bu tebliğde bahsedilen kesimle ilgili olarak,
Son Havadis
gazetesinden “9 milyoner”in işini bırakmak zorunda kaldığını
öğreniyoruz; Cumhuriyet15
gazetesinden ise “Türk İş çevresi”nin bu tür gelişmeleri
“memnuniyetle” karşıladığını öğreniyoruz.
16 Mart 1964 tarihi itibariyle dükkân sahibi
olan Yunan uyruklu Rumlar 15 gün içinde mekânlarını
kapatacaklar, bu mekânların mülkiyetini bir Türk vatandaşına
devredemeyeceklerdi ve herhangi bir mesleği de icra edemeyeceklerdi.
Dükkânlarını kapatmayanların sınır dışı edileceğine dair
uyarılar sürüyordu. Akşam gazetesi ‘Türk vatandaşlarına ait
işleri gördüklerinden bu işlerini değiştirilmeleri için 372
kişiye tebligat’ yapıldığını dile getiriyordu’16.
24 Mart tarihinden sonra polis tarafından dükkân
sahiplerine imzalatılmış tebligatı sizinle paylaşmak isterim17.
(Bu
çeviri kontrol edilmeli.
Yasal Tebligat (Tablo 2)
Bu notta aşağıdaki verdiğim imzayla ve İçişleri Bakanlığı
emrine göre 15 gün içinde………..(tarih) icra ettiğim mesleği
bırakmam gerektiğini ve bu süreç içerisinde bırakmazsam sınır
dışı edileceğimden haberdar olduğumu belirtiyorum
Polis sicil numarası Tarih
Yunan uyruklu ismi
Vesika numarası
Tebligatta dikkat çeken birkaç detay var.
Birincisi, 2007 sayılı kanundan bahsedilmemesi, ikincisiyse polis
sicil numarası dışında başka bir yetkilinin imzasının veya bir
mührün
olmamasıydı.
Böylece işyerlerinden yoksun kalarak aile geliri sıfırlananlar
Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı. Bir kısmı, akrabalarının
yardımı sayesinde İstanbul’da daha fazla kalmak için bir miktar
vakit kazanacaktı. Kanunun uygulanması amacıyla çıkarılmış
talimatnameye göre, Yunan uyruklu Rumların 1933 yılından itibaren
başka bir iş bulmak için iki sene zamanları vardı. Bu zaman
sınırı Ağustos 1963’te bir seneye, anlaşmanın feshi döneminde
ise 15 güne düşürülecektir.
Sınır dışı edilmeler döneminde 2007 sayılı
kanun o kadar geniş bir çapta uygulanıldı ki, uygulanılması
yasadışı bir hal aldı. Böylece yasaklanmış ‘kasket
imalciliği’ kategorisinin içine her türlü şapka işiyle
uğraşanlar, örneğin ‘kadın şapkacılığı veya şapka
satıcılığı gibi dallar da dâhil edildi. ‘Ayakkabı
satıcılığı’ kategorisinin içinde ‘ayakkabı imalciliği’
alanında çalışanlar ve deri tüccarları işlerini durdurmak
zorunda kaldılar. 2007 sayılı kanuna göre yasaklanmış ‘inşaat
işçisi’ mesleğinin yanına ‘müteahhit’ ve ‘mimarlar’
eklenmiş oldu. Son olarak ‘altın kuyumcusu’ mesleği 2007
sayılı kanuna dahil olmadığı halde, bu işi yapan Yunan uyruklu
Rumlar dükkânlarını kapatmak zorunda kaldılar18.
16 Mart -16 Nisan arasında 36 kişi sınır dışı
edildi ve yaklaşık 300 kişi 2007 sayılı kanuna göre işini
bırakmak zorunda kaldı19.
Dükkânlarını kapatmak zorunda kalan 11 kişinin İstanbul’daki
Yunan Konsolosluğu’na gönderdikleri dilekçelerini sizinle
paylaşmak isterim.
“Dört ay evvel, aşağıdaki imzası bulunan
11 kişi henüz sınır dışı edilmemişti ve dükkânı
kapatılmıştı […]Devletin aldığı önlemler yüzünden
bulunduğumuz ekonomik vaziyet berbat, açlık nedeniyle ölüm
tehdidiyle karşı karşıyayız. Devlete borcumuz olmamasına rağmen
mallarımıza el konuldu, evdeki eşyalarımız ekonomik
faaliyetlerde bulunan çeşitli mali bürolar
tarafından hacz edildi.”20
İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması
feshedilmeden evvel, Ağustos ayında, Yunan uyruklu Rumların
ekonomik faaliyetleri farklı hukuki yollarla daraltılmıştı
(dükkânların kapatılması, çalışma izninin ortadan
kaldırılması, vergi politikası, boykotlar, vs. ) ve sınır dışı
edilmişlerdi. Dolayısıyla, Türkiye’nin bir koz olarak
kullandığı İstanbullu Rumlar artık Yunanistan için şantaj
unsuru olmaktan çıkmıştı.21
O dönemin istatistiklerine baktığımızda
meslekler açısından Mart- Ağustos (1964) dönemine dair şu
bilgilere sahibiz22:
Bu verilere o dönemde vesika güncellemeyenlerin sayısı dâhil
değildir.
‘’Ulusal
Güvenlik’’ Nedeniyle Sınır Dışı Edilenler
(Mart-Ağustos
1964)
|
|
2007
sayılı kanunun kapsamına giren kişiler
|
262
|
2007
sayılı kanunun kapsamına girmeyen kişiler
|
442
|
Tüccarlar
|
172
|
Dükkan
sahipleri
|
118
|
Sanayi
|
43
|
İhracat-
İthalat yapanlar
|
7
|
Ev
Kadınları
|
12
|
Papazlar
|
5
|
Öğretmenler
|
3
|
Öğrenciler
|
1
|
Piskopos
|
1
|
Kültür
ataşesi
|
1
|
Cemaat
işçisi
|
1
|
Toplam
(etkilenenler)
|
1072
(2418)
|
Yukarıdaki tabloda yer alan 1072 kişinin hepsi ‘ulusal güvenlik’
sebebiyle sınır dışı edilmiştir. Bu tabloda belirtilen tarihler
arasında 704 Yunan uyruklu Rum 2007 sayılı kanuna bağlı veya
bunun bahanesiyle sınır dışı edilmiştir. Türkiye, başka
kanunlarla birlikte, 2007 sayılı kanunu da Yunan uyruklu Rumların
her alanda “yasadışı faaliyetlerde” bulunduğunu göstermek
için, esnek bir şekilde kullanmış oldu.
Sonuçlar
2007 sayılı kanunun hedefleri:
-2007 sayılı kanun özel olarak 1964 Ocak-Ağustos arasında yoğun
bir biçimde uygulanmış oldu. Eylül ayında İkamet Ticaret ve
Seyrisefain Anlaşması resmi olarak feshedildiğinde, 2007 sayılı
kanun nedeniyle, Yunan uyruklu Rumların çalışma hakkı oturma
izinleri iptal edilmeden çok daha önce zaten ortadan kaldırılmıştı.
-Türkiye, kendi kamuoyuna basın yoluyla neden İkamet ve Ticaret
anlaşmasını feshetmek istediğini hem anlatmış hem de iç
hukukuyla bağdaştırmış oldu. Türk toplumunun onayını
alabilmek için, Yunan uyruklu Rumlar basın yoluyla ötekileştirildi
ve yürütülen kara propaganda sonucunda Türk esnafı Rum esnafının
karşısına çıkarıldı.
-Bu kanun, Yunan uyruklu Rumları bir an evvel iş dünyasından
çıkararak, yaşam vasıtasından yoksun kıldı ve dolayısıyla
sınır dışı edilmeden önce bir kısmının göç etmelerini
sağlamış oldu.
- 2007 sayılı kanunun uygulanış şekline bakıldığında, şu
anda bile Türkiye’de hakim olan “Rumlar kendiliğinden ülkeyi
terk ettiler” söyleminin doğru olmadığını, yukarıda
çizdiğimiz bağlamda Rumların “gitmek zorunda bırakıldıklarını”,
2007 sayılı kanunun bu “zorunda bırakma” koşullarını
yaratan kanun ve uygulamalardan biri olduğunu görüyoruz.
Görülüyor ki, 1930’larda ve 1964 yılında ‘Türk
Vatandaşı’nın haklarını savunmak için uygulanmış olan 2007
sayılı kanun, Türk tebaalı Rumların yurdundan koparılmasına
yol açan nedenlerden biridir. En azından ben, bunca yıl sonra
Yunanistan’da bir insanın neden yasaklı meslekler üzerine bir
sergi açmak ihtiyacı hissettiğini, daha iyi anlamış oldum.
1
Yunan Dışişleri Bakanlığı Tarih Arşivi
1964 74/3 (8465) İstanbul 21 Aralık 1964
3Yukarıdaki
paragrafta bulunan bilgiler: Yunan Dışişleri Bakanlığı Tarih
Arşivi 1964 74/3 (1011) İstanbul 27 Şubat 1965 ve (8465)İstanbul
21 Aralık 1964
5
Kanunun 3. Maddesine göre herhangi bir
mesleğin eklenilmesi Bakanlar Kurulu tarafından üstleniliyordu ve
1939 ve 1941 tarihlerinde gözlükçü
ve eczacı
mesleklerinin artık yabancı uyruklular tarafından icra edilmesi
men ediliyordu. Hukukçu Ökçün, 1962 tarihli doktora tezinde bu
maddenin yürürlükteki 1961 tarihli anayasanın kapsamına aykırı
olduğunu vurgulamaktadır: bir kanun
hükmüne dayansın veya dayanmasın, yabancıların hürriyetlerine,
bu arada çalışma hürriyetine, Bakanlar Kurulu kararı ile
yapılacak her çeşit sınırlama, Anayasaya aykırı düşecektir.
1940larda 2007 sayılı
kanuna başka bir meslek eklenmemiş olmasına rağmen, yürütülen
Türkleştirme politikası esnasında Türk tabalı gayrimüslimler
20 Kur’a
ve Varlık Vergisi
kapsamında hedef olurken İngiliz bir diplomatına göre ‘ecnebiler
çapında tek etkilenen nüfus grubu 3000 yunan uyruklu Rumlar
olurken aşırı vergi miktarları yatırmak zorunda kaldıklarını
iddia ediyor’.
6
İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması
2007 sayılı kanununla bağlantısı var olduğuna iddia
edebiliriz. Sözleşmenin 4. Maddesine göre ‘’bununla beraber
Yüksek Akit taraftar, kanunlar ve nizamnamelerle, seyyar sanayi,
ayak satıcılığını ve münasip görecekleri diğer hirfet ve
meslekleri kendi tebaalarına hasredebileceklerdir’ deniliyordu.
Bir sene evvel 14 Ocak 1931 tarihinde ve 1/787 esas numaralı
‘İktisat Encümeni mazbatasında ise ‘en ziyade müsaadeye
mazhar milletler tanzim edilmiş olan ve diğer devletlerle yapılan
emsaline muvafık bulunan bu mukavelenamenin ikamete ait olan
kısmında vatandaşlara kanunen hasır ve tahsil edilecek olan
sanat ve ticaretlerden Yunan devleti tebaasının istifade
edemeyeceklerinin ve mübadil olarak Türkiye’yi terk etmiş
olanların tekrar dönüp ikamet veya sanat veya ticaretle iştigal
eyleyemeyeceklerinin ayrıca kayit ve işaret edilmiş olması gibi
lüzumlu noktalarının da unutulmamış olduğu görülür’’
denilerek Yunanistan’dan çalışmak için Türkiye’ye gelecek
olanların önü açıkça kesilmektedir. Yüksel Akkaya s. 43
Her ne kadar dönemin
Yunan yetkilileri bu kanunun ana hedefinin Yunan uyruklu Rumlar
olduğunu vurgulasalar da, 2007 sayılı kanundan dolayı İtalya
devleti kendi vatandaşlarını- sayıları az da olsa-
İstanbul’dan alarak kendi homojenleştirme programı çerçevesinde
Rodos adasına yerleştirecekti.
7
Kanunun 3. Maddesine göre herhangi bir
mesleğin eklenilmesi Bakanlar Kurulu tarafından üstleniliyordu ve
1939 ve 1941 tarihlerinde gözlükçü
ve eczacı
mesleklerinin artık yabancı uyruklular tarafından icra edilmesi
men ediliyordu.
8
Bu emirle alakalı özet Yunan Dışişleri
Bakanlığı’nın arşivinde bulunmaktadır. 1964 Klasör 74/3
(1011) İstanbul, 27 Şubat 1965
10
Bu paragraftaki bilgiler Yunanistan
Dışişleri Bakanlığı Tarih Arşivi 1965 53/2-1 klasörden
alınmıştır.
18
Bu paragraftaki bilgiler: Yunan Dışişleri
Bakanlığı Tarih Arşivi 1964 59/1-2 İstanbul 13 Kasım 1964
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder