7 Ağustos 2009 Cuma

Kürt açılımına ATATÜRK müsaade etmez



”Türkiye de demokratik açılımlara, Kürt açılımına, daha doğrusu Türkiyenin normalleşmesine karşı çıkanlar kendilerini tarihin gerisine hapsetmişlerdir. Bugün çağın gerisinde olduğumuzu bilmeyen yok. Atatürk’e saygıları varsa çağın önüne geçmemiz için kalkınma maratonunu yüz metre koşusu gibi koşmamız gerekmez mi?”


Dr. İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com

Gerçi Amasya protokolu, BMM.de 93 Kürt mebusun deklarasyonunundan sonra, ATATÜRK Kürtlere özerkliği kabul etmişsede, daha sonra İzmit’teki gazetecilerle görüşmesinde Ahmet Emin’in Kürtler hakkındaki sorusuna verdiği cevaptada Kürtlere özerklikten bahsetmişsede, İNÖNÜ Lozan’da Kürtlerle birliktelikten bahsetmişsede Cumhuriyet kurulunca Kürtler’i inkar başlamıştır. Şeyh Sait isyanı ile Fethi bey başvekillikten alınıp yerine İnönü getirilmiş ve Takriri-Sükun kanunu çıkarılmıştır. General Moltke’nin 1838 de yazdığı Türkiye mektuplarında bahsettiği şekilde Osmanlı isyan eden Kürtlere en gaddar zulmü ön görmüş. Abdulhamit Kürtlere Hamidiye alaylarını kurdurarak Ermenilere katliamı gerçekleştirmiştir.

ATATÜRK’ün vasiyeti:

Alman yazari Rill’in 1985 de Rowohlt yayınevince yayınlanan Kemal ATATÜRK adli eserinde şunları yazıyor. (134 üncü sayfada).

Wenn die Verhältnisse in der Türkei von der Linie des Ghazi abzudriften drohten, Atatürk sah diesen Garanten in der Armeee, da er aus ihr hervorgegangen war und in ıhr den Ausgangspunkt seiner Macht erkannt. Das Militar ist für die Sicherheit des Landes zuständig, nicht nur nach außen, sondern auch innen. Dieser politische Januskopf des Militärs, der in den westlichen Demokratien fremd ist.Die Armee den als perpetuum mobile der kemalistischen Revolution, als Werkzeug, das den als sechtes Prinzip verkündeten Revolutionusmu in Gang hält- so entspricht es dem ( TESTAMENT ATATÜRKS), das die Offiziere in mündlicher TRADİTİON untereinander weitergeben.

Tercümesi şöyledir:

Eğer Türkiye de Gazi’nin hattından uzaklaşma gösterirse ,Ordu’yu garanti olarak öngörmüştür. Çünkü iktidarının başlangıcında o vardır.Onun içinde , batı için yabancı olan,yalnız hariçte değil, dahildede güvenlikten sorumludur. Ordu ,kemalistik ihtilalin devri-daimi,bir vasıta, Revolutionun altı prensipinin muhafazasını, ATATÜRK’ün VASİYETİ’ne uygun olarak, subayların aralarında ağızdan ağıza nakledilen ANANEDİR.

Genelkurmay başkanı orgenal BAŞBUĞ son konuşmasında kuramsal olarak Kürtlere hiç bir hakkın tanınmayacağını dolayısı ile VESEYAT’ın devam ettiğini açıkca söyledi. Ordunun iki mevzuda aşırı hassasiyeti, allerjisi vardır. Bunlardan biri Laiklik, ötekide Kürt sorunu.

Kürtlerin Türkleri ikna edici bir lideri yok. ”ÖCALAN’ı da bebek katili” ilan ettiler. BARZANİ’nin liderliği Türkiye’deki Kürtlerce henüz kabul görmedi. Fethullahcılar Kürtlerin bilinçlenmesine mani oluyor. Ahmet Türk soyadını muhafaza ediyor. Türk siyasi hayatında sivrileşmiş olan Kamuran İnan,Hikmet Çetin,Cevheri çocukken sürgünleri yaşayıp frustre oldukları ,yahut ikbal uğruna MHP’den daha müfrit Türk şovenisti gibi davranıyorlar. ABD ve AB Kürtlere özerklik için bastırıyor. Fıratın ötesinde ve Kürt diasporası bilinçlenme ümit verici derecede kuvvetlenmiş. Son seçimlerde ortaya çıkan harita , CHP’nin ve MHP nin ,hatta AKP’nin kuzey Kürdistan’da silinmiş olması özerkliğe giden gelişmeyi hızlandırmıştır.

Senelerdir söylediğim gibi , Kürtlerin özgürleşmesi üç safhada gerçekleşecektir. Birinci safhasında dört devlettede özerklik olacak, kuzey Irak’ta olduğu gibi. sonra bu dördü birleşecek. Türkiyenin AB’ye katılımın ardından 3 üncü safhada Kürdistan’ıda AB’ye götürecek. Dolayısyle bu üçüncü devrede aradaki hudutlar kalkacak. Bir nevi Misaki milli hudutları AB nin hududu olacak. Kürt sorununu enternasyonal düzeyde görenlerde bu tarzda düşünmektedirler. Maalesef Türkiye’de açılım hakkında konuşanlar , bende bohçacı kadınlar gibi, sadece meseleyi Anadolu mahallesinde görüyorlar. Geniş düşünen, ileriyi görenler korkularından mıdır nedir, kısa ve dar görüşlerini beyan ediyorlar. Derin devletin veseyatı devam ettikçe Erdoğanında fazla siyasi irade koyacak durumda değil. PKK’yı yok etseler dahi Kürt sorunun üçüncü devreye girinceye kadar PKK’nın başka isimlerle devam edeceğini bilmek gerekir. Bu tarzda tehdidinide Öcalan açıkladı.

Benim iki köpeğim var. Biri orta boyda DİVA, ikinciside küçük boyda ismide DİNO. Teşbihte hata olmaz. Ben Bahçelinin hezeyanlarını, boğazını, bilmem neresini yırtarcasına , yırtınmasını DİNO’nun büyük köpeklere saldırma komedisine benzetiyorum. Kürtlerin özgürleşmesi bir fidanın tabii gelişmesi gibi olacak. Bu fidan büyüyüp kocaman bir ağaç olacak. Çiçekleri açaçak, meyveleri oluşacak. Bu milletin kaderinde artık bu gelişme vardır. Baykal’da, Bahçeli’de, ulusalcı şovenistler benim DİNO’nun havlaması gibi Kervan’ın yürümesine mani olamayacakdır. Atatürk’ün vasiyeti, derin devletin vesayeti elbette ki gelişmeyi yavaşlatacakdır. Ama dış baskı, Kürtlerin bilinçlenmesi, kendilerine sahip çıkmaları sonuca varmayı sağlayacakdır. Kürtlerin kuvvetli bir liderinin olmaması, kendi aralarında birlikteliği sağlamadaki zaafiyetleri, büyük düşünememeleri, geçmişteki travmaların ezikliğinden sıyrılamamalarıda menfi rol oynamaktadır.

Tıpta temel bir prensip vardır. Bir hastalığı tedavi etmeden önce doğru teşhise, daha doğrusu, hastalığın sebebinin araştırılmasına ihtiyaç vardır. Sebep bilinmiyor, teşhis yanlış ise her türlü tedaviden bir netice alınamaz. Mesela Mide Ülseri tedavisinde çeşitli tedavi yöntemleri uygulanmıştır. Cerrahlar midenin ülserli bölümünü ameliyatla uzaklaştırdılar. Sonra midede tekrar ülser husule geldi. Daha sonra midenin siniri ile bağlantısı ortadan kaldırıldı. Oda fayda temin etmedi. Midede hasıl olan asidin oluşumunu önleyici ilaçlar geliştirildi. Onunlada tam netice alınamadı. Zira asıl sebeb olan hastanın ruhi durumu dikkate alınmıyordu. Ruhi stersi olan, üzüntüleri sebebiyle çok sigara içen, alkol alan, sıkıntılarını içine atan insanlarda ülser oluştuğu anlaşılınca onlara sosyo-psikoterapi yapılınca tedavi daha etkili oldu.

Şimdi Kürt sorunun çözümünde bu sistematiği uygularsak görürüzki buradada askeri operasyonlardan bir netice alınmamıştır. Çok büyük insan ve mali kayıplar olmuş. Fakat hala hakiki sebepler araştırılmamıştır. Bu sorunun temelinde birinci dünya savşından sonra İngilizlerin Kürt milletini, belkide petrol kaygısıyle, belkide siyasi sebeplerle , dörde bölmüşlerdir. Barzaninin de dediği gibi, Kürtlere sorulmadan Kürt milleti dörde parçalanmıştır. Gene tıpta bir tedavi kaidesi odur ki; organın bozulan bölümünde yapılan ameliyatla , o bölge eski haline sokulur. Buna latince Restutıo ad rem denir. Mesela bir kemik kırığı halinde bir düzeltmeye gidilerek, organ eski haline sokulur. Demekki dörde bölünmüş bir milleti tekrar bir araya getirecek siyasi karar alınmadıkça sorun tamamen çözülmüş olamaz. Maalesef bu mevzuda konuşanlar hep marjinal, ufak defek noktalarda fikirlerini söylediler. Değiştirilen köy adları eski adına dönüşsün. Hapishanelerde Kürtçe konuşmak serbest olsun v.s. Şovenistlerde sadece Türkleri düşünerek , tek taraflı fikirler serd etmişlerdir. Onlar her türlü empatiden mahrum bir düşünceye sahiptirler.Onlar için çakıl taşı mühimdir, akan insan kanı, mazlum bir milletin çektiği zulümler bir şey ifade etmemektedir. Osmanlıda müstevli olduğu topraklardan , özgürlüğünü isteyen milletlerin isyanlarına karşı ayni kaygılarını dile getirmişlerdir. Sanki o toprakların hakiki sahibi kendileri olduğunu düşünmüşlerdir. Bugün de hala bazı gazeteler ‘TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR’’ demekten hicap duymamaktadır. Bu gazetenin sahibine hem Türkiye, hemde Almanya üstün hizmet madalyası vermişdir. Almanya’da bir gazete Almanya Almanlarındır dese, bu tarz nasyonal sosyalist deyimlerden dolayı , gazetesi kapatılırdı.Türkiye gerçi Türklerindir ama Kürdistanda Kürtlerindir. Kürdistan kelimeside Türkleri rahatsız etmektedir. Onlara göre Kürtler bir devlete sahip olmaya layık değildirler.Türkler Kürtlerin maalesef insan haklarına sahip olabilecek bir canlı varlık olduklarını kabulenemiyorlar.

Psikolojikman Türkler kendilerini üstün bir ırk olarak görürler.Bu kibir,bu gurur Allahın hoşuna gitmeyecektir. Kürtlerin Türklerle kardeş bir millet olduğunu kabullenmelidirler. Halbuki şimdiye kadar Türk hükumetleri Kürtlere ana dillerini yasakladılar, on binlerce gencini ifna ettiler, binlerce köylerini yaktılar, yıktılar, milyonlarcasını göçe zorladılar, zindanlarda zulm ettiler, en insafsızıda kültürel gelişimlerini yasakladılar. Bugün hala anadillerinde eğitime müsaade etmiyorlar. MHP lideri dağa çıkıp Kürt gençlerini yok edebileceklerini söylemekten çekinmiyor. Bu deyimleri insanlık suçu değil mi? Savcılar neden harekete geçmiyorlar. 300-400 bin askeriyle, skorskylerıyle ordu PKK yı ifna edemediğine göre dağ başında şehir çocuğu ülkücü gençleriyle hangi kahramanlığa cesaret edebiliyor. 12 Eylülden evvel olduğu gibi ülkücü gençlerin cenazelerinin defninini istiyor. Bu ne Mazoşist davranış.

MHP’nin kurucusu 4 defa anayasayı ihlalden cezalandırılmıştır.

1.Başbuğları TÜRKEŞ Turancılıktan tabutluklara konmuş, tırnakları çekilmiştir.

2.27 Mayıs ihtilalini yapmış.Anayasayı ihlal etmiş. Akabindede Hindistana sürgüne gönderilmiş.

3.12.Eylül’de binlerce solcu gençleri öldürdükleri için senelerce hapse tabi tutulmuş.

4. PKK yı halledemezseniz biz dağa çıkabiliriz diyerek kendilerini devletin yerine koymuşlardır.

Bu kadar suç işlemiş bir partiyi anayasa mahkemesi neden kapatmıyor.Yasaklamıyor.

Türkler Kıbrısta 150 bin Türk asıllılar için ne istiyor?. Kuzey Irakta Türkmenler için ne istiyorlar? Kosovadaki 50 bin Türk asıllı için ne gibi anayasal haklar talep ediyorlar?. Irakta Kürtlere sağlanan hakların hangisi Türkiyedeki Kürtlere tanınmıştır?.

Kürdistanın sahil hududu olmadığı için Kürtler Türkiyeye muhtaçtır deniyor. Yani istediğimizi yapmak zorundadırlar diyen şaşkınlarda var. Bugün kaç Avrupa devletinin, kaç Afrika devletinin sahil hudutları olmadığını bilmiyorlar mı?

Dünyanın neresinde ikinci bir resmi dil var diyorlar. Belçikada iki, İsviçrenin dört resmi dili olduğunu.USA da ispanyolcanında olduğunu bilmiyorlar mı? Almanya da Türkçenin ikinci dil olarak tedrisat yapıldığını, bunu kısıtlamak isteyen bölgelerde, Erdoğanın dediği gibi,insanlık suçu işleniyor denmiyor mu?

Generallerin DTP milletvekillerinin TBMM mevcudiyetini protesto etmek için meclise girmemeleri, başbakanın o milletvekilleri ile konuşmaması çocukça bir davranış değil mi? Bana kalırsa gülünç oluyorlar. Paşaların meclise küsmeleri gülünç sayılmaz mı?

Türkiye de demokratik açılımlara, Kürt açılımına, daha doğrusu Türkiyenin normalleşmesine karşı çıkanlar kendilerini tarihin gerisine hapsetmişlerdir. Bugün çağın gerisinde olduğumuzu bilmeyen yok. Atatürk’e saygıları varsa çağın önüne geçmemiz için kalkınma maratonunu yüz metre koşusu gibi koşmamız gerekmez mi?

04.08.09 Köln

Hiç yorum yok: