27 Ağustos 2014 Çarşamba

Konumuz: Demokrasi...





Demir Bilgin

Konumuz, demokrasidir. Politikada, devlet yönetimlerinde, her türlü sorunun ”çözücü” anahtarı olarak gösterilen, demokrasi gerçekte nedir, ne anlama geliyor? Bu yazı, bu soruya yanıt bulma yazısıdır. Politikada, herşeyin birbirine karıştırıldığı bu dönemde, demokrasi kavramı üzerinde tekrar durmak ve bu politik kavramı masaya yatırarak tahlil etmek, bir zorunluluk olmuştur. Tekrar soruyorum: Demokrasi nedir?

Grekçeden, demokratia'dan gelen demokrasi, halk egemenliği olarak tanımlanıyor. Demos, halk ve kratos'ta egemenlik oluyor. Tüm politik sorunların çözümünde anahtar olarak gösterilen demokrasinin sözcük anlamı budur.

Demokrasinin, Grekçe olarak sözcük anlamı budur ama Eski Yunandan bugünlere kadar demokrasi, tarihsel olarak ve sosyo-ekonomik yapılara göre değişik anlamlar kazanmıştır. Sınıflarla birlikte oluşan devlet ve yönetim biçimi olan demokrasi, hep ezenlerin, hep iktidarı elinde bulunduranların demokrasisi olmuştur. Köleci toplumda, köleci demokrasi. Feodal toplumda, feodal demokrasi. Kapitalist toplumda, kapitalist demokrasidir. Bu sınıflı toplum yapılarını incelediğimizde, hiç birisinde, demos artı kratos yani halkın egenenliği olmamıştır. Bu toplumlarda, hep, ezenlerin, sömürenlerin, özel mülk sahiplerinin ”demokrasisi” oldu. Örnek olsun, köleci toplum: Köleler ve köle sahipleri. Burada hakimiyet yalnızca köle sahiplerinin elindeydi.

Feodal toplum: Büyük toprak sahipleri ve kendisine bağlı köylüler. Burada egemenlik yine, büyük toprak sahiplerinin elindedir.

Feodalizmin yıkılıp, yerini kapitalist sisteme terketmesiyle oluşan demokrasi, gene burjuvazinin hakimiyet biçimi olmuştur. Bu da, sermaye sahiplerinin ”diktatöryası” demek oluyor. Kapitalist toplumun bu diktatöryası, biz ezilenlere, işçi sınıfı ve müttefiki emekçi kitlelere, büyük bir demegoji ile, ”demokrasi” diye, sunuluyor.

Peki, anayasalarında yer alan demokratik haklar ne oluyor, diye sorulabilir.

Doğrudur, kapitalist / emperyalist ülkelerin anayasalarına baktığımızda, kâğıt üzerinde yazılan, bazı demokratik hak ve özgürlüklere dair maddeler vardır: Parti kurma özgürlüğü, grev, gösteri yapma özgürlüğü, fikir özgürlüğü gibi. Tüm bu maddeler; ülkede, emek – sermaye çelişkisi yükseldikçe ve sömürücü düzenleri için bir tehlike ortamı yarattıkları görülürse, sermaye sahipleri ve onları temsil eden yapı, hemen bu hakları gasp eder, yok eder. Bu anlamda demokrasi, bir iç savaş hali oluyor. Sınıfsal mücadele, emek – sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkilere göre ”demokrasi” oyunu oynanıyor. Bu açıdan, burjuva demokrasisi, her zaman, özel mülk sahipleri için bir cennet, sömürülen emekçi cephesi için bir cehennem olmuştur.

Buraya kadar çıkan noktalar vardır:

Bir: Eski yunandan bugüne kadar ”genel demokrasi” yoktur. Demokrasi, sınıflardan bağımsız, sınıfsal üstü bir yapı değildir.

İki: Demokrasi, bir devlet durumudur. Kapitalist devletin demokrasisi, diktatörlüktür.

Üç: Demokrasi, ”azınlığın çoğunluğa tabi olması” değildir. Demokrasi, özel mülk sahiplerinin, işçi sınıfı ve müttefiki emekçilere karşı bir dikta yapısıdır.

Dört: Demos artı kratos yani ”halk egemenliği” sınıflara geçişle birlikte bitmiştir! Ne köleci toplumda, ne feodal ne de kapitalist / emperyalist toplumda ”halkın egemenliği” yoktur. Olmamıştır.

Beş: Demokrasi, aynı zamanda, kavram olarak bitmiştir. Eğer bir sözcük, önüne sıfat almadan, kullanıla-mıyorsa, bu sözcüğün bitişi demek oluyor: İslami-demokrasi(!); Hiristiyan - demokrasi; Orta-demokrasi; İleri-demokrasi...Tüm bu sıfatlar, demokrasi kavramının bitişini gösteriyor.

Ben de konuyu bitiriyorum ve sonuç var: Demokrasi, sınıflardan ayrı, sınıfsal üstü bir yapı değildir. Demokrasi bir devlet durumudur. Devlet sınıfsaldır. Devletin yani sınıfların olduğu ülkelerde genel anlamda demokrasi olmaz ve hiç olmamıştır.

Demokrasi, katılımdır. En büyük katılım, sosyalizmdir / komünizmdir. Bunun ötesi demagojidir.

Hiç yorum yok: