7 Şubat 2015 Cumartesi

Sosyo-Psiko-Biolojik bilgiler ışığında FELSEFEM...



Dr.İsmet Turanlı.

İnsan vücudunu teleolojik ( Canlıların faydasını ve önemini araştıran bir ilim alanı) yönden analiz yapacak olursak, vücudu 3 bölgeye ayırmamız lazım.

En alt bölge genital organların bulunduğu bölge, (Cinsiyet organları) bölgenin asıl görevi canlıların bekasını temin etmek için REPRODUKTİON ( Üretim)’u temin eder.  Bu görevi garantiye almak içinde seksualite mekanizma olarak araya girer. Gerek psikologlar ve gerekse sosyologlar seksualıteyi Üretimin dışında incelerler. Halbuki bu ikisini birbirinen ayırmak hatadır. Mesela eşcinseller üretimsiz seksualite yaşamı nı tercih ederlerki bu genital organların asli görevlerini ciddiye almamış oluyordur. Hernekadar o insanlara saygım sonsuzsada, tabiata aykırı bir deviasyon olduğunu açıkca söylemem gerekir.

Seksoloji mevzuunda ilk kafa yoranlardan biri FREUD’dur. Oda sadece sosyo-psikolojik yönden fikir yürütmüştür. Daha sonra  MASTER VE JOHNSON SEKSUALİTE MEVZUUNDA ARAŞTIRMALAR YAPMIŞTIR. Onlar biyolojiyide dikkate almışlardır. 1974 senesinde St.Luis’te onların enstitülerini ziyaret etmiş, Prof. Master’la bizzat görüşmüştüm. Kendisine şu düşüncemi söyledim. Freud seksualiteyi incelerken ŞUURALTI nın rölünden bahsetmişti. Sizse ilk defa biolojisinide katarak seksualite mevzuunun temellerini atmış bulunuyorsunuz.  Dünyanın her yanından kendisine hastalar gelirken, St.Luisden pek hasta gelmemekte ve kendisininde Universiteden dışlanmış olduğunu söyledi. Sebebide araştırmalarını Prostitüsyon yapan kadınlar üzerinde yapmış olmasıdır. Psikologların yanında endokrinologlarda çalışıyor ve steroid hormon labratuarındada araştırmalarına biyolojik nesnelerin etkisini ortaya koyuyordu.

Gövdenin başa kadar olan kısmındaki organlar fizyolojik çalışmaları sayesinde vücudumuzun yaşamını garantiye alıyorlar. Bu organları otonom (Özerk) bir sistem Nöro-vegetatif sistem düzenliyor.  Kalbin, midenin, barsakların çalışması bizim emrimizle değil otonom vegetatif sistemin kontrolu altındadır. Görevi her canlının vücüdunu n yaşamını sağlamasıdır.

En üst bölgede Baş ve onun içinde Beyin vardır. Beyin in bir çok vazifesi varsada en mühümü cemiyetin varlığını korumak için kararlar vermesi,duymayı, düşünmeyi, işitmeyi, görmeyi, konuşmayı sağlamaktadır. Her ferdin cemiyet içinde bir vazifesi varsa ve bu vazifesini yürütmesi beyindeki aklın emirlerini yerine getirmesi ile mümkündür.

Bu üç bölgedede normal bir çalışma düzeni varsa bununla cemiyetin, vucudumuzun nihayet genital organlar vasıtası ilede canlıların bekası sağlanmış oluyor.

Bu üç bölgedede çalışma bozuklukları olunca hastalıklar ortaya çıkıyor. Onların teşhis ve tedaviside biz hekimlere düşüyor. Fakat beynin normal çalışmadığı hallerde insanlık ve cemiyetler, milletler zarar görüyor. Politikacıların, devleti yönetenlerin hatalı kararları insanlara büyük felaketler doğuruyor, isanlar lüzümsuz yere canlarını kaybediyorlar. Bir Hitler, bir Stalin ve onun gibileri milyonlarca insanın hayatını yitirmesine sebep olyor.

Bugünkü Sözcü gazetesinde Soner Yalçın Amerikalı Prof.Jonathan David Haidt ın araştırmasına dayanarak insanların oy kullanırken sosy-üpsikolojik etkenlerden bahsediyor. Maalesef Sosyoloklar ve Psikologların biyolojik temel bilgileri olmadığı için Sosyo-psiko-Biyoloji yönden analiz yaparken biyolojiyi dikkate almadan kendi bildikleri sırf sosyo-psikolojik verilere ehemmiyet veriyorlar. Onun içinde masanın bir ayağı boşta kalıyor. Steroid kimyasının davranışları nasıl etkilediğinden bihaberdirler.

Bugün Türkiyede hekimler psikpsomatik yönden eğitim almıdıkları için hastaların sadece anatomisi ile ilgilenir ve teşhislerini ve tedavilerini ona göre yaparlar. Dolayısı ilede çok yanlış teşhislerin neticesinde yanlış tedaviler uygulanmaktadır. Ben kendi branşımda bu açığı kapamak için Türk-Psikosomatik Jinekoloji derneğini kurdum ve kongrelerde bu eğitimi vermeğe çalışıyorum. Hastaları çok pahalı MR muayenesine tutmaktan önce bir kaç sualle sosyo-psikoljik durumunu  öğrendikten sonra doğru tedavi imkanlarına kavuşurlar.

Sayın Soner Yalçın Haidt’ın analizlerine dayanarak Türkiyedeki seçimlerde oy kullananların akıla dayanan solcuların karşısında, bir takım sosyolojiksebeplerle sağcı blogta olanların hatalı kararlar vermesinin mukadder olması neticesine varıyor. Bence CHP nin ayni düşüncelerle 80 senedir seçim kaybetmesini anlayamıyorlar. Sağdaki partlere oy verenlere bir nevi suçlama yapıyırlar. Halbuki aklını kullanmayı bilemeyen, eğitimsiz kimselerin sağ duyuları ile hareket ettiklerini kabullenemiyorlar. Platon bile o zaman eğitimsizlerdede sağ duyu olduğunu söylemişti.  Türkiye de halk sağ duyusu ile hareket etmeseydi son koalisyon hükumetine mensup partileri meclisten kovmazdı. Ecevit % 20 den % 2,5luk bir oy nisbetine mahkum olmazdı. AKP partinin seçimlerdeki başarısı yaptığı hizmetlerden dolayıdır. Onun içnde % 50 yi aşamıyor. Muhalefet yapılan icraatlardaki, hizmetleri kaale almadan sırf önerisiz laf ebeliği yaptığı küddetçe Hazirandada hezimete uğrayacaktır. Soner Yalçında bir CHP li gibi halkı suçlayıcı, akıldan noksanlığına. Mantıki kifayetsizliklerine verecektir. Hele bu denli korrupsiyonlara rağmen CHP yahut diğer siyasi partiler oylarını artıramıyorlarsa kifayetsiz siyaset yapklarının farkına varmalıdırlar. Elbette % 88 halkın istemediği, Kürtleri  hala asli vatandaş kabul etmeyen Bahçeliden medet ummak akla ziyandır. Türkiyede bir tarih tekerrür etmektedir. Oda Almanyada Weimar cumhuriyetinde olduğu gibi sanatkarlar, entellektüeller, komunistler, universiteler Sosyal demokrat partyi yıkalım derken Hitlerin doğmasını sağlamışlardır. Bunun hata oldduğunu bugün Almanlar kabullenmekteler. Türkiyede de o safta olanların tek argümeni Erdoğanın gitmesidir. Erdoğanın tek adam olması katilektikçe , tarihteki tek adamların rolünü oynamağa başlaması tehlike arzetmektedir. Fakat önümüzdeki seçimlerde halk sağ duyusu lile ona meydan vermeyecektir. Onun otoriter dayatmaları arttıkca halkta direnç yaratacaktır. Halbuki demokrasiye ve özgürlüklere yönelik çalışmalarını yoğunlaştırsa millete daha hayırlı olacaktır.

Köln. 05.02.15


Hiç yorum yok: