9 Kasım 2014 Pazar

Teşkilat-ı Mahsusa (4)




Sait Çetinoğlu

Enver’in savaş öncesi Harbiye  Nezareti’ne bağlı olarak, ordudan ayırdığı subaylara kurdurduğu Teşkilat-ı Mahsusa’da  Osmanlı vatandaşlarının yanında İngiliz ve Rus kontrolündeki topraklardan Müslümanlar da yer alır. Bun­lar savaştan çok önce bu yörelerde propaganda çalışmalarına başlarlar. Daha sonra hapishanelerdeki adi suçlulardan ve dağ­lardaki başıbozuk çetelerinden de yüzlerce ağır suçlu Teşkilat-ı Mahsusa saflarında vatan hizmetine alınır.[1]
BahaettinŞakir 1914 yılında Talat’a gönderdiği mektubunda. “Günden güne büyüyen teşkilatımız için ümidvarım. Tecrübe etdik. Her yerde Rus kuvvet­lerini bozdu. Şimdiye kadar binden fazla koyun, dörtyüze karib sı­ğır iğtinam etdi. Ruslara dehşet ilka etdi. Ruslar diyor ki bu kılıklı âdemler insan mıdır, şeytan mıdır? Hem sürüleri sürüyor, hem harp ediyor hem de saatde yedi verst gidiyor. Afv edilecek mücriminden (suçlulardan) büyük istifade memûldür. Harble beraber çetelerimi düşman ordusuna yanlarına ta’biye edeceğim (tertibleyeceğim).”[2]Dikkat edilirse Şakir’in öğünçle sözettiği  TM çetelerinin yaptıkları sınırın öteki tarafındaki Ermeni ve Rum köylerinde yağmadan başka bir şey değildir. Sınırın bu tarafında yaptıkları da bundan başka bir şey değildir.

İşe TM müfrezelerinin  Mahkümlar ve kaçaklardan oluşturulmasıyla başlanılmıştır. Daha herhangi bir af çıkmadan Trabzon’da bu uygulama faaliyete geçilmiştir. Seferberlik sona erdiğinde  haklarında yapılacak kanuni işlemlerde kolaylık sağlanacağı sözü verilip, vilayette bulunan firarilerin perdeypey katılımları kabul edilmekte, emir altına alınmaktadırlar[3]. Bu işleri Rıza Bey, Nail Bey ve Cemal Azmi Bey ortak karar alarak yürütmektedirler. [4]
İttihat ve Terakki’nin Doğu Politikası başlıklı bir “Akademik” çalışmada da uzun bir TM değerlendirmesi bulunmaktadır. Çalışmada teşkilat-ı Mahsusa’nın Vilayet-i Şarkiyye Misyonu ara başlıklı bölümünde: “I. Dünya Savaşı sürecinde Doğu Anadolu’ya Türk Ermenistan'ı gibi yak­laşılması ve böyle adlandırılması çok kötü olayların yaşanacağının habercisi gibiydi. Anadolu’nun hiçbir yerinde % 30’u geçmeyen Ermenilere bu şe­kilde yaklaşımlar, Ermenileri tahrik etmiş ve Rus ordusu ile anlaşacak kadar ileri gitmelerine zemin hazırlamıştı.
Gelinen bu noktada Osmanlı Hükümeti, birtakım tedbirler alma mecbu­riyetinde kalmıştır. İşte bu tedbirlerin bir tanesi de; Vilâyât-ı Şarkiyye Bölgesi’nde, daha önce kuruluşu gerçekleşen Teşkilât-ı Mahsûsa’ya da görev ver­mek olmuştu.”[5] Sözleri bölgedeki TM birliklerinin ikili görevini tanımlamaktadır. Çalışmada TM birliklerinin mahkûmlardan oluşturulmasına da özel bir bölüm ayrılmıştır.[6] “Teşkilât-ı Mahsûsa’nın gönüllü müfrezelerinin [TM çeteleri olarak okuyun] aşiret ve göçmen toplulukların yanında önemli kaynak da mahkûmlardı… Mahkûmlardan istifade edilmesi hiç şüphesiz kanunî yollardan olacaktı. [Ancak yukarıda gördüğümüz gibi Kanuni prösedür beklenmeden uygulamaya geçilmiştir]  Bu mânâda Dahiliye Nâzın Talat Bey’in 12 Eylül 1914 tarihinde Van, Bitlis, Musul; Erzurum, Diyarbakır Vilâyetleri’ne gönderdiği tamimde  mah­kûmlarla ilgili bilgi almak istenmişti… Talat Bey, 31 Ağustos’ta da alman bu kararı Van’da Ömer Naci, Erzurum’da Bahaeddin Şakir, Trabzon’da da Rıza Bey’e de bildirilerek bu konuda dikkatlerini çekmiş ve mahkûmlar­dan istifade edilmesi noktasında gerekli hazırlıkların yapılmasını bildirmiş­ti[r]… Vilâyetlerin bu tamim karşısında yapacağı işler belli olunca her vilâyet kendi bölgesindeki mahkûmların isim ve suçlarını Bâbıâli’ye bildirmeye baş­lamıştı. Dahiliye Nezareti bu cevapları inceleyip cevabî yazısını göndererek gerekli işlemlerin zaman kaybedilmeden yapılmasını istemiştir… Vilâyât-ı Şarkiyye Vilâyetleri’ndeki bütün hapishaneler­de istihdamları uygun görülenlerin afv edildiği  bildirilmişti… Mahkûm gönüllüler yalnız Vilâyât-ı Şarkiyye hapishanelerindekileri kap­samıyordu. Aşağı yukarı bütün vilâyetler için bu kararlar geçerliydi. Özellik­le göçmenlerin yoğun olduğu vilâyetlerin bu konuda dikkatleri çekilmiştir. Mesela İzmit Mutasarrıflığına yazılan tamimde, tutuklu ve hükümlülerin çetecilik hizmetlerinde gösterecekleri hizmet ve faaliyetleri üzerine af iradesi­nin çıkacağı, şimdilik takip ve cezalarının tecillerinin münasib görüldüğü be­lirtiliyordu ki[7]183, bu tamim diğerlerinden daha bir başka anlam taşımak­laydı. Bu tamim üzerine İzmit Mutasarrıfı, sancaktaki mahkûmların elverişli olanlarının isim cetvellerini göndermiş, cevabî yazı beklenmeden de mah­kûmlardan 285 kişi derhal İstanbul’a gönderilmişti. Mahkûmlar İstanbul’da ya da mahallinde kısa dönemlerde eğitildikten sonra savaşa sürülmekteydi. Zaten çoğu çete faaliyetlerini bildiğinden başa­rılı ve uyumlu bir süreç geçiriyorlardı. Bunlar savaş meydanlarında da önem­li başarılara katkıda bulunmuşlardır. Talat Bey’in 13 Ocak 1915 tarihli Erzu­rum Vilâyeti’ne çektiği şifre son derece dikkat çekicidir. Şöyle: Vilâyet hapishanelerinde mevkuf iken bittahliye çete halinde mücahedeye [kutsal savaşa] sevk olunan aftan faide temin edildiği anlaşılmaktadır. Bu suretle Kafkasya’da işe yarar iâakall... gönüllü tedarik ve şevki mümkün olacağından Hafız Hakkı Paşa’ya bu cihe­tin izahıyla muvafakat olunduğu surette hemen vilâyetlerden yola çıkarılmak üzere inbâsı [ haber verilmesi]… İttihat ve Terakki Partisi’nin Teşkilât-ı Mahsûsa’sı için bu tür örgütler zararlı ve anlamsız olduğunu söyleyen Köprülü Şerif Bey, Vilâyât-ı Şarkiyye’ de gönüllü 'birliklerin organizesi hakkında şu bilgiyi aktarmaktadır:
Erzurum’da Bahaeddin Şakir Bey’in oluşturduğu çetelere Haşan İzzet Paşa’nın emriyle IX. Kolordu birliklerinden en seçkin subay ve Erzurum’un en babayiğit erleri verilmiştir.” Bunun yanında Köprülü Şerif Bey, bu hususta bir de eleştiri yaparak; Ben daha sonra bu çetelerin bizim ilerimizde değil, gerimizde dolaştıklarını ve köyle­ri yağma etmekle uğraştıklarını gördüm. Bu atlı erler süvari tümenimizde ve bu seç­kin subaylar kendi bölüklerinde görev yaparlardı. Elbette daha verimli ve daha soy­lu bir iş görürlerdi demektedir. [8]  
TM’nın bu derece irrasyonel olarak nitelenmesine rağmen bu birliklerin sürekli yetiştirilmesi, takviye edilmesi bölgedeki çalışmalarına ve sakinlerine korku salma ile yağmanın ne kadar önem arzettiğinin ifadesidir. Köprülü Şerif (İldem) bu sözleriyle  bir gerçeği dile getirmektedir ancak bir eksikle:TM çetelerinin geride  dolaştığı ve yağmaladığı köyler Ermeni ve Rum köyleridir.
TM ve Soykırım
Seferberliğin başlamasıyla birlikte Osmanlı henüz savaşa dahil olmadan Partinin Katib-i mesullerinin TM çetelerinin çalışmalarını organize için  büyük ümitlerle  çalışma mıntıkalarına gönderilir: “Merkez-i umumî o sırada herkesin silah altına alınması üzeri­ne merkez azasıyla katib-i mes’ullerinde harbe katılmalarını düşün­müştü. Şimdilik yalnız katib-i mes’uller İstanbul’dan hareketle Er­zincan’a kadar gidecekler ve orada emir bekleyeceklerdi. Daha sonra Merkez-i umumî azasından. Doktor Bahaettin Şakir Bey’in Kuzey Kafkasya’ya, Ömer Naci ve Ruşeni Beylerin İran mıntıkası­na, Süleyman Şefik Paşa, Rauf Bey ve Ubeydullah Efendi’nin Af­ganistan’a hareketleriyle İbrahim İskeçeli Ali Rıza ve Bulgar meb’uslarından Celal vesaire beylerin Rumeli’deki teşkilât gibi muhtelif kollara ayrılan ve Süleyman Askeri Bey’in idaresi altına geçen Teşkilât-ı Mahsusa işine evvela kâtib-i mes’ullerin İstan­bul’dan denizden Trabzona ve kara yoluyla Erzincan seferleriyle TM birliklerinin  Birinci Büyük Savaş macerası başlar. Alman öneri ve desteğiyle oluşturulan en önemli etkin birlik, öncelikli hedef müttefik güçlere karşı, özellikle Kafkasya’da Rusya'ya karşı, istihbarat ve sabotaj eylemlerini yürüteceklerdir. Ancak bu girişimler hiçbir yerde başarılı olmaz ve Ocak 1915’te bütün ümitler kırılarak TM birlikleri örgütlü çeteleriyle tamamen içe döner 1915 ortalarında TM’nın mümtaz şahsiyetleri Soykırımı organize etmeye çalışmaktadırlar.

Koloğlu, TM birliklerinin Ermenileri engellemeye yönelik olduğunu söylemesi bu birliklerin ikincil görevinin örtülü itirafı olarak okunabilir: “TM’nın bölgede çeteler kurarak Ermeni eylemlerini engellemeye çalıştı. Ancak çeteler önceliği kendi ailelerini kurtarmaya verince etkili olamadılar… Şubat 1915’te Kafkas Cephesindeki Teşkilat-ı Mahsusa’nın faaliyeti hiçbir sonuç vermediğinden Trabzon kumandanlığı lağvedilir ve Bahattin Şakir istanbul’a döner”[9]Doktor Bahaettin Şakir Bey İs­tanbul’da artık Teşkilât-ı Mahsusa’nın haricî düşmanlan ilgilendi­ren işlerinden vazgeçerek memleketin dahili düşmanlarıyla meşgul olmaya karar vermişti.”[10]
“Dr. Bahaddin Şâkir, İstanbul’a gitmek arzusundadır. Talat Bey’e gönderdiği 25 Ocak 1915 tarihli telgrafında bu isteğini açıklar.[11] İlk gerekçesi, İstanbul’da siyasî ve askerî olayları Erzurum’da do­laylı yollardan öğrenmesidir. Bölgedeki askerî ortamı ve ruh hâlini, buradan uzaktakilerin bilmesi mümkün değildir. Bunu anlamanın yolu askerin ve halkın arasında bulunmaktan geçer. Dr. Bahaddin Şâkir söz konusu hali bilmektedir.[12] Yaşanan Ardahan bozgunu onu etkilemiş, zafer hülyaları yerini gerçeklere bırakmıştır. Yeniden harekete geçip, zafer kazanmanın peşindedir. Güçleri kendisinin bulunduğu cephede toplamak, bunun yolunu açacaktır. Saha-i harbi tevsi’ etmeyiniz [Savaş alanını genişletmeyiniz]. Kuvvetleri dağıtmayınız. Şarkdaki işi her şeye tercih ve bu sûrede asırlardan beri mağlubiyetden başka bir şey görmeye alışmamış milleti ma’nen yükselt­mek esbabına [sebebine] tevessül etmezseniz [inanmazsanız] madden olduğu gibi ma’nen if­las etmiş oluruz. Harbin merkez-i sikleti ne Mısır ne Basra ve ne de Rumeli’dir... Şarkdır.”[13] İşte bütün bu hususları görüşmek için Trabzon’a gelip geri dönecek torpido ya da vapurla bir haftalığına İstanbul’a gitmek istemektedir.. Bölgeden geçici bir süre ayrılmasında sakınca olmadığını bildirmektedir. “[14]

TM ‘da önemli görev üstlenen A. Cemil, Bahaettin Şakir’in cinayetlerine zemin hazırlayan bir tablo sunar. Bu tabloda hedef Ermenilerdir. “ İşte memleket dahilinde teşekkül eden ve cephe gerisini tehdit etmek üzere olan dahilî düşmanların hazırlıkları ve buna benzer da­ha birçok vesikalardan anlaşılıyordu. Doktor Bahaettin Şakir Bey bunları İstanbul’da İttihat ve Terakki Merkez-i Umumîsi’nin dikka­tine koyarak orduyu büyük bir tehlikeden kurtarmak için alınacak tedbirleri müzakere ile meşgul bulunuyordu. Bu müzakereler nihayet tehcir kanununun neşri ile neticelen­mişti. Doktor Bahaettin Şakir Bey bir müddet sonra Kafkas cephe­sine döndüğü zaman yeni vaziyet tamamıyla ortaya çıkmış bulunu­yordu. [15]   

Teşkilat-ı Mahsusa girişiminin büyük başarısızlıkları sonrasın­da Ittihadçı elebaşılar, Dr. Şakir’in ısrarıyla, Teşkilatı Mahsusa için yeni bir misyon belirlediler; Türkiye içinde ve özellikle altı doğu vi­layetinde Ermeniler’in imhası.[16] Alınan kararlar ışığında TM birlikleri yeniden düzenlenir. En önemli karar, artık birliklerin orduya bağlı olmaktan çıkarılmasıdır. Birlikler bölgede bağımsız hareket edecekler ve Bahaettin Şakir’e bağlı olacaklardır. Künzler, 1915’in ilk aylarındaki bir tanıklığı Soykırım kararının alındığını ifade eder:  Bağdat’a seyahatimiz çok yavaş ilerliyordu, kesinlikle Almanların istediği hızda değildi. Seyahatimiz sırasında bir akşam, kafile başı, binbaşı Nafiz Bey Ermeni sorununu gündeme getirdi. Genç Türklerin liderlerinden biriydi; 1908 yılında İstanbul, Taşkışla hücumunda takdire şayan işler başarmıştı. Bu nedenle onun açıklamaları benim için ilginçti. Biz Türkler, diyordu, Ermenileri ya toptan imha etmeliyiz ya da onları göçe zorlamalıyız. İmparatorluğumuz sınırları içerisinde onlarla beraber yaşamamız imkânsız.”[17]
Soykırım araştırmacıları,  TM’nın Bölgeye geri dönen Bahaettin Şakir tarafından yönetildiğinin altını çizerler: Operasyonları Mayıs sonlarına doğru Erzurum’a geri dö­nen Bahattin Şakir-çoğu kez onun talimatlarına uymak zorun­da olan Vali Tahsin Beyin isteği hilafına- yönetiyordu.[18]
TM’nın Kafkas müfrezelerinin yanında diğer bölgelere gönderilen diğer müfrezelerde  görev yerlerinde başarısızlıklarından dolayı geri dönmüş ve içeriye odaklanmıştır. TM’nın mümtaz şahsiyeti Ömer Naci Mardin’de, Ayn- Wardo’da, Hazax’ta… direnişleri  bastırmak ve soykırımı kolaylaştırmakla uğraşmaktadır: Ömer Naci’nin komutasındaki “TM Müfreze[si] , Ekim ayı sonlarında Cizre’ye geldiğinde, bölgede Ermenilerin silahlı isyanları baş göstermiştir. Scheubner, karar­gâh kurma hazırlıklarını ve bazı işlerini halletmek üzere, birliğini Ömer Naci’ye bırakarak, Musul’a gider. İsyan Midyat’a da sıçrar. Bölgede isyancıların üzerine gönderilecek birlik bulunmadığından dolayı, 12. Kolordu Komutanı Halil Paşa, Ömer Naci kuvvetle­rinin isyanı bastırmak üzere görevlendirilmesini Başkumandanlık Vekâletine yazar.[19] Ömer Naci de bu görevden kaçınmaz, o sırada Cizre’ye gelecek olan 51. Tümen birliklerinden bir tabur, bir seri dağ topunun emrine tahsisini ister. Talebi kabul edilir. Ömer Naci, emrindeki kuvvetlerle isyanı bastıracaktır. Harbiye Nâzırı da isya­nın hemen bastırılmasını ister ancak öncelikle, isyancıların hayat­larının emniyette olacağına teminat verilerek ellerindeki silahların toplanmasından yanadır.[20] Rauf Bey müfrezesi de soykırım sürecinde o bölgededir.
Osmanlı müttefiki Alman komutanların TM operasyonları ile ilgili üstlerine verdikleri bir çok rapor bulunmaktadır. Bu raporlar TM’nın Soykırım sürecinin en önemli aktörlerden biri olduğunu belgeler: Yarbay Stange[21], Erzurum’dan sürülen Ermenilerin akibetleri hakkında şunları bildirdi: “Bu Ermenilerin tamamının Mamahatun (Tercan) civarlarındaki çeteler (gönüllüler), aşiretler ya da benzer gruplar tarafından öldürüldüğü kesindir ve bu cinayete askerî refakat göz yummuş, hattâ yardımcı olmuştur. “Ermenilerin imhası diye, yazdı sonra Stange, Bal gibi örgütlenmiş ve ordu mensuplarının yardımı ve gönüllü çeteleri tarafından gerçekleştirilmiştir.[22]
Bir başka alman görevli Bergfeld 9.7.1915  günlü raporunda: “Tehcir edilenlerin nakil esnasındaki güvenlikleri konusunda Vali bana rahatlatıcı garantiler verdi. Valinin, kendi yetki sınırları dahilinde Ermenilerin başlarına bir şey gelmeyeceği konusundaki azim ve isteğine de güveniyorum. Bununla beraber diğer bölgelerde Ermenilerin yok edilmesinin düşünüldüğü yolunda belirtiler var. Ayrıca söylentiye göre Ermeniler, Erzincan ile Diyarbakır arasındaki dağ geçidinde Kürtler tarafından katledilmiş ve Erzurum ile Bayburt dolaylarında ise liderleri Fransızca konuşan büyük soyguncu çeteleri görülmüştür. Yine de şimdiye kadar tamamen güvenli olan bu civarda büyük çetelerin oluşması dikkat çekicidir.”[23]  
Alman görevliler raporlarında TM birliklerinin infazlarını ve infazcılarını da belgelerler. Alman arşivlerinde bu konuda da birçok örnekler bulunmaktadır: “Resmî üniformaları içindeki askerleri, zaptiyeleri ve jandarmaları teşhis etmek zor değildi. Buna karşın özel olarak soykırımı tertiplemek için bir araya getirilmiş ve Şakir tarafından yönetilen özel örgüt (Teşkilât-ı Mahsusa) ise büyük oranda gizlilik içerisinde hareket etti. Bunların ne sosyal kökenleri ne de etnik kökenlerini hemen tespit etmek kolaydı. Buna rağmen, Alman kaynaklarında bunlar hakkında da bilgiler bulunur, bazen başıbozuk, bazen çete ya da eşkıya olarak tanımlanırlar. Aralarında katliamlar için serbest bırakılan çok sayıda ağır suçlular da vardır.
Bu konudaki ilk uyarı kurbanların kendilerinden geldi. Wangenheim, hadiseler için Ermeniler tarafından sorumlu tutulanlardan söz ederken şunları yazdı: “Milis kuvvetleri adı altında askerî biçimde örgütlenmiş düzensiz Türk kuvvetleri ve yağmacı çeteler; köylerde oturan Ermeni nüfusa karşı girişilen birçok yağmalama, hırsızlık için adam öldürmeler ve diğer taşkınlıklarda suçlu görülmektedir.”[24]
Konsolos Bergfeld, Trabzon’dan şunları bildirdi: “Söylentiye göre Ermeniler, Erzincan ile Diyarbakır arasındaki dağ geçidinde Kürtler tarafından katledilmiş, Erzurum ile Bayburt dolaylarında ise büyük soyguncu çeteleri görülmüştür. Yine de şimdiye kadar tamamen güvenli olan bu civarda büyük çetelerin oluşması dikkat çekicidir.[25] Konsolos Rößler, “Türk hükümeti” diye yazdı, “gönüllü Çerkesleri aldı ve Ermenilerin üzerine saldı”.[26]
Elçi Wangenhein 1915 Temmuzunda Tel-Ermen’de Ermenilerin öldürülmeleri hakkındaki raporunu Alman albayı Mikus’un ifadelerine dayandırdı: “Milis ve jandarma cinayetlere muhtemelen katıldı, en azından seyirci kaldı. Nusaybin ve Tel-Arman arasındaki yedek birlikler (bırakılan hükümlüler) dahil olmak üzere, katliamdan coşkuyla sözettiler, katliam yapılan bir Ermeni köyü tamamen yağmalandı.”[27] Konsolos Rößler[28]  ise, “Türk hükümeti mahkûmları serbest bıraktı ve onları asker üniformaları içine sokarak tehcir konvoylarının geçtiği yerlere gönderdi,” diye yazdı.”[29]
Alman arşivlerinde batılı gazetecilerin tanıklıklarına dair belgelerde bulunmaktadır. Gazeteci  Tyszka’nın 30 Eylül 1915 günlü raporu[30] tanıklığa ilişkindir: ”Bayburt, Maraş, Şebinkarahisar, Ankara, Malatya gibi Ermenilere katliam yapılan yerlerde, erkekler ailelerinden ayrıldı. Kadınlar telâşla toplayabildikleri şeylerle yola çıktılar. Çeteler savunmasız insanları takip etti, onları canları istedikleri gibi soydular, ırzlarına geçtiler ve öldürdüler. Çanakkale’de savaşan ve kısa bir süre için başkente gelen bir Tuğgeneral, Trabzon ve Sivas’ta yaşayan akrabalarının Türklerin Ermenilere yaptıkları katliamlar hakkında yazdıklarını gözyaşları içinde anlatıyordu.”[31] Tyszka, tanıklığına bir Türk generalin gözlemini de eklemekten kendini alamaz. AB s481
MT’nın Boyutu
TM’nın boyutu sorusu, kuruluşu ve faaliyetleri konusunda yüksek düzeyde gizlilik egemen olduğundan, hep ce­vapsız kalmıştır. 30.000 ve 34.000 arasında tahmin edilmektedir.[32]

-----------------------
[1] 1915-09-25-DE-001 (referans verilen Alman Belgeleri,  Wolfgang Gust’un çalışmasında alınmıştır.
[1] 1916-01-31-DE-003.
[1]1915-04-15-DE-002.
[1] 1915-07-09-DE-002.
[1]1915-07-27-DE-001.
[1] Wolfgang Gust Alman Belgeleri …. s 115
[1] 1915-10-01-DE 001 ek.3
[1] Wolfgang Gust Alman Belgeleri… s 481
[1] (Stoddard, The Ottoman, s. 58; Teşkilatı oluşturan insanların toplam sayısını 30.000 olarak belirtir. Fransız tarihçi E. Doumergue, L’Armenie, les nıassacres, et la question d’Orient, Paris, s. 24-5’de 30.000 rakamını kullanır; İsviçreli tarihçi S. Zurlinden, Der Weltkrieg, Zürih, 1918, c. 2, s. 657’de sayının 34.000 olduğu tah­minini yapar.) Vahakn N. Dadrian, Ermeni Soykırımında Kurumsal Roller… s 112.





[1] Serdar Dinçer, Alman Belgelerinde Alman – Türk silah Arkadaşlığı… s 359
[2] BOA, DH.ŞFR., D.442, V.31            (1,2); ATAŞE, BDH Kol., Kls.246, D.1022, F.l-19; Arif Cemil, age, s. 48
[3] ATAŞE,               BDH Kol., Kls.249, D.1036, F.9
[4] Ahmet Tetik, Teşkilat-ı Mahsusa… s 285
[5] Erdal Aydoğan, İttihat ve Terakki’nin Doğu Politikası, Ötüken Neşriyat, 2005, s 80
[6] Aydoğan, çalışmasının sunuşunda anlayamadığımız garip bir düşünce ile “kullanılan arşiv belgelerinin bazılarında dosya ve vesika nuraraları değiştirilmeden verilirken bazılarında belge ve numaraları farklı verilmiş ve bununla bilim hırsızlığının önüne geçilmeye istenmiştir. Bu uygulamamız işin özünde bir aksaklık oluşturmamaktadır. “sözlerine yer vermiştir. Bu ibretlik bir düşüncenin Türk akademileri ve akademisyenlerinin düzeyini belirlemekte olduğunu söylemeden geçemedik.
[7] BOA DH. ŞFR  D. 451, V. 12(1)
[8] Erdal Aydoğan, İttihat ve Terakki’nin Doğu Politikası… s 79-93
[9] Orhan Koloğlu, Curnalcilikten Teşkilat-ı Mahsusa’ya Kırmızı Kedi Y. 2012 s 137
[10] Arif Cemil, Birinci Dünya Savaşında Teşkilat-ı Mahsusa, Haz. Metin Martı, Arma s 238
[11] BOA, DH. ŞFR, D.459, V4(1,2,3,4);ATASE,BDH Kol, KLS 246, D.1022,F.1-93
[12] BOA, DH.  ŞFR, D.459, V4(2)
[13] BOA, DH. ŞFR, D.459, V4(3);ATASE,BDH Kol, KLS 246, D.1022,F.1-93
[14] Ahmet Tetik, Teşkilat-ı Mahsusa… s 353-355
[15] Arif Cemil, Teşkilat-ı Mahsusa… s 244 Arif Cemil bütün bunlara rağmen TM’yı Soykırımla ilintilendirmez: [B]u noktalara [Soykırım] temas edemeden geçeceğiz.  Çünkü Ermenilerin tehciri meselesi Teşkilât-ı  Mahsusa mevzuunun büsbü­tün haricinde kalmaktadır.
[16] Vahakn N. Dadrian, Ermeni Soykırımında Kurumsal Roller, çev. Attila Tuygan, Belge Y.2004 s 29
[17] Jacob Künzler, Kan ve Gözyaşı Ülkesinde, Çev. Perim Ozan, Belge,2012 s 38
[18] Yves Ternon, bir Soykırım Tarihi, haz. R. Zarakolu, Belge, s 314
[19] ATASE, BDH Kol, Kls. 17, D.81, F. 27-1,3
[20] ATAŞE, BDH Kol., Kls.246, D.1022, F.l-22, ATAŞE, BDH Kol., Kls.246, D.1022, F.l-23
[21] Tehcire ve katliam eylemlerine karşı açıkça tavır alan çok az Alman subayı söz konusudur. Alman arşivlerinde çalışan Gust bunlara örnekler verir. “Eğer Erzurum tehcire karşı bir iç protesto adası olabilmişse, orada konsoloslukta tehcir karşıtı bir ihtiyat subayı olan Scheubner-Richter’in bulunuyor olmasından dolayıdır. Onun yanı sıra üç subay da sürekli olarak şehirdeydiler. Bunlar: İstihkam komutanı, Alman albayı ve aynı zamanda Türk tümgenerali olan Posseldt, Prusya albayı ve 21. Piyade Alayı komutanı Stange ve savaştan sonra Lepsius’a tehcir hakkında kişisel gözlemlerini sunan, ancak hiç ilgi görmeyen 27. Öncü Alayı Keşif Karargâh Komutanı Albay Straszewski’ydi.
Bu üçlü, Alman Dışişleri Bakanlığı dosyalarında bilinen subaylardı ve muhtemelen Straszewski de Ermenilere yardım etmek istemişti. Hepsi tutumlarının diyetini ödediler. Scheubner-Richter daha sonra doğuya İran’a sürüldü. Posseldt, (Alman tanıkların izlenimlerine göre) Ermeniler´le ilgili girişimlerinden ötürü sürüldü, aynı şekilde Yarbay Stange de, Batı Cephesine gönderilip orada zehirlenmiş olarak hayatını yitirmeden önce, İstanbul’da postane hizmetinde görev almak zorunda kaldı .” Gust’un verdiği örneklerde TM ve Soykırım ilişkisini belirleyen alman görevliler bölgedeki görevlerinde tutunamamış sürgün edilmişlerdir.
[22] Wolfgang Gust Alman Belgeleri Ermeni Soykırımı,  1915-16 s 116
[23] Wolfgang Gust Alman Belgeleri …. s 302
[24] 1915-09-25-DE-001 (referans verilen Alman Belgeleri,  Wolfgang Gust’un çalışmasında alınmıştır.
[25] 1916-01-31-DE-003.
[26]1915-04-15-DE-002.
[27] 1915-07-09-DE-002.
[28]1915-07-27-DE-001.
[29] Wolfgang Gust Alman Belgeleri …. s 115
[30] 1915-10-01-DE 001 ek.3
[31] Wolfgang Gust Alman Belgeleri… s 481
[32] (Stoddard, The Ottoman, s. 58; Teşkilatı oluşturan insanların toplam sayısını 30.000 olarak belirtir. Fransız tarihçi E. Doumergue, L’Armenie, les nıassacres, et la question d’Orient, Paris, s. 24-5’de 30.000 rakamını kullanır; İsviçreli tarihçi S. Zurlinden, Der Weltkrieg, Zürih, 1918, c. 2, s. 657’de sayının 34.000 olduğu tah­minini yapar.) Vahakn N. Dadrian, Ermeni Soykırımında Kurumsal Roller… s 112.

Hiç yorum yok: